2024 NAZİLLİ ÖĞRETMEN OKULU BULUŞMASI
SARILMAK, KUCAKLAŞMAK
Tam otuz bir yıldır, her yıl bir otelde buluşuyoruz. Tam otuz bir yıldır birbirimize sarılıyoruz, birbirimizle kucaklaşıyoruz. Birbirimizin kokusunu, sıcaklığını, dostluğunu duyumsuyoruz. Kucaklaşırken ellerimiz, birbirimizin sırtında dostça iletiyor bir yılın özlemini; gözlerimiz, birbirimizin gözlerinin içinde dolaşıyor; esenlik arıyoruz, sevinç arıyoruz.
Birbirimize güzellikler anlatıyoruz, gerçek dostların yaptığı gibi mutlulukları paylaşıyoruz. Acılarımızı bir başımıza “insan gibi” yaşamayı iyi biliyoruz. Birol FEDAİ: “İyiyim biraderim.” diyor, kahkahalarla gülüyor oysa buluşma sabahında diyalizden çıkıp yola koyulmuştu. Cengiz GÖKTAŞ, gelemediği için görüntülü konuşuyoruz onunla: “Daha iyiyim biraderim, sizi özledim." diyor oysa takma karaciğerle yaşıyor yıllardır. Mehmet KEPENEK: “İyiyim biraderim.” diyor oysa bir süre önce felç geçirdi. Hüsnü AYAN: “İyiyim biraderim.” diyor ama kalp piliyle yaşıyor, “koah”la yaşıyor, yanında bir sürü aygıt gezdiriyor ama bize göstermiyor hiçbirini. Buluşmanın ilk günü eşim, evdeşim Belma TOPTAŞ, otelde düşüyor; kaşına iki dikiş atılıyor ama o da ne ağrısını anlatıyor ne sızısını; “İyiyim Hüseyin, merak etme.” diyor. Cumartesi akşamı, gülüp oynarken Vicdan ÖZBEY rahatsızlanıyor; birkaç saat hastanede kalıyor ama sabahleyin bana: “İyiyim Hüseyin, iyiyim kardeşim merak etme.” diyor. Refiye ÇAĞLAR geliyor bizi görmek için. Sarılırken birbirimize, daha dün gibiyken Vedat'ın ölümü, ağrıları dinmemişken daha: "İyiyim Hüseyin iyiyim." diyor. İşte o an yüzüm dökülüyor yere, bütün sözcükler susuyor.
Ya, işte böyle. Gözyaşlarımızı, hüznümüzü, hastalıklarımızı susuyoruz; avazımız çıktığı kadar susuyoruz.
Ölenleri güzel anılarla anıyoruz, sözcüklerimizle kucaklıyoruz; ölmemişler gibi, yanıbaşımızdalarmış gibi.
Hep gülümsüyoruz, yüzümüzün kırışıklarında dolaşan Nazilli Öğretmen Okulunda “altmış bir yıl” önce biriktirdiğimiz anılarla gülümsüyoruz.
Yaşam, anı biriktirmekten başka nedir ki? Biriktirdiğimiz anılar, zamanın o binbir renkli süzgecinden geçerek sözcüklere dökülüyor. Belki yüz kez anlattığımız bir anıyı, yüz birinci kez anlatmaktan büyük tat alıyoruz; kötü anıları bile gülerek anlatıyoruz, onların da ötekiler kadar önemli ve değerli olduğunu çok iyi biliyoruz.
Sıcaklığımız çoğaltıyor bizi, bir yıl boyunca bu sıcaklığın tadıyla yaşıyoruz.
Cemal SÜREYA “Canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını.” diyor. Biz canımızla hüzün kuşlarını değil bu sıcaklığın ateşini harlı tutuyoruz.
Ya, işte böyle. Böyle yaşayıp gidiyoruz işte.

