top of page

TDK "YAZIM KILAVUZU" ELEŞTİRİLERİ-3

  • Hüseyin Toptaş
  • 9 Eyl 2024
  • 18 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Eyl 2024

YAZIM KILAVUZU’NDA SESLER VE SES UYUMLARI


Ünlüler şu biçimde sınıflandırılır:

A. Dilin durumuna göre:

1. Kalın ünlüler: a, ı, o, u

2. İnce ünlüler: e, i, ö, ü

B. Dudakların durumuna göre:

1. Düz ünlüler: a, e, ı, i

2. Yuvarlak ünlüler: o, ö, u, ü

C. Ağzın açıklığına göre:

1. Geniş ünlüler: a, e, o, ö

2. Dar ünlüler: ı, i, u, ü

(TDK'NİN 2012 Yazım Kılavuzu'ndaki anlatımları yukarıdaki renkle gösteriyorum.)


Bu bölümde bir yanlışlık yok. Geleneksel dilbilgisinde (TDK’ye göre dil bilgisi) ünlüler yukarıdaki gibi öbeklenir ve yukarıdaki terimlerle adlandırılır. Eksiklik, seslerin iki eğik çizgi (/ /)arasına alınmaması; bir de dilbilimin günümüzdeki adlandırmalarıyla bu adlandırmaların uyumsuz olması. “Kalın”, “ince”; “geniş”, “dar” sözcüklerinden sonra bu seslerin uluslararası ses bilgisindeki adlarıyla uyumlu “art, ön; açık, kapalı” terimleri de ayraç içinde gösterilemez miydi? (Ünsüzlerde “tonlu”, “tonsuz” terimleri kullanılmış; “ötümlü”, “ötümsüz” terimleri de ayraç içinde kullanılabilirdi.) Bu tutum, öğrencilere, öğretmenlere ve bu konuyla ilgilenenlere yol göstermez miydi? Örneğin kalın (art) ünlüler: /a, ı, o, u/; ince (ön) ünlüler: /e, i, ö, ü/; geniş (açık) ünlüler: /a, e, o, ö/; dar (kapalı) ünlüler: /ı, i, u, ü/.


2005 YAZIM KILAVUZU (24. BASKI)

Uzun Ünlü

Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerde görülür: şair (şa:ir), numune (numu:ne), iman (i:man). Bu örneklerde iki noktadan önceki harfin gösterdiği ses uzun ünlüdür ve uzun söylenir. Ancak, birçok kelimede uzun ünlü kısalmıştır: beyaz, hiç, rahat, ruh. ...


2012 YAZIM KILAVUZU (2017) UZUN ÜNLÜ

Uzun Ünlü

Kökeni Türkçe olan kelimelerde bugün uzun ünlü yoktur. Uzun ünlü, Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren kelimelerde görülür: adalet (ada:let), beraber (bera:ber), ifade (ifa:de), kaide (ka:ide), numune (numu:ne), sade (sa:de), şair (şa:ir) vb. Ancak bu uzun ünlüler yazıda herhangi bir işaretle gösterilmez.


Bu iki bölümü buraya almamızın nedeni, yanlış bir yargının nasıl düzeltildiğini göstermek. 2005’te “Kökeni Türkçe olan kelimelerde uzun ünlü yoktur.”, 2012’de “Kökeni Türkçe olan kelimelerde bugün uzun ünlü yoktur.” Bizim koyu yazdığımız “bugün” sözcüğü, bilimsel bir yanlıştan dönüldüğünü gösteriyor. Bu, çok olumlu bir tutum. Keşke bu tümce şöyle kurulsaydı:


“Kökeni Türkçe olan kimi sözcüklerde Eski Türkçede var olan uzun ünlüler, daha sonraki dönemlerde kısalmıştır. Türkçe sözcüklerde bugün uzun ünlü yoktur.”


Ana Türkçede uzun ünlülerin varlığını 1902’de ilk belirleyen Grønbech’tir. Bu konu, o günden bu yana birçok araştırmacıya konu olmuştur. Prof. Dr. Talat Tekin, bu araştırmacılardan biridir ve en kapsamlı araştırmayı yapmıştır. Doçentlik tezini genişleterek Türk Dillerinde Birincil Uzun Ünlüler adlı kitabını yazmıştır (Bak. Simurg Yay., Ankara 1995.).


2005’te bizim alıntılamadığımız üç paragraf daha var. 2012’de bunlar çıkarılmış. İyi olmuş.


3. Nispet ekinin, belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır: (Türk) askeri ve askerî (okul), (İslam) dini ve dinî (bilgiler), (fizik) ilmi ve ilmî (tartışmalar), (Atatürk’ün) resmi ve resmî (kuruluşlar) vb.

Nispet eki alan kelimelere Türkçe ekler getirildiğinde düzeltme işareti olduğu gibi kalır: millîleştirmek, millîlik, resmîleştirmek, resmîlik vb.


Türkçede aldığı eklerle eş sesli olan birçok sözcük vardır: bir-i (belirsizlik adılı), bir-i [yapma (akkusativus) durumu ekli biçim]; güzel-ce (bir kız) (sıfat görevinde, güzele yakın), güzel-ce (temizleyin) (belirteç tümleci görevinde, güzel olarak); at-a (yaklaşma durumu eki, binek hayvanı), ata (baba, büyükbaba), telin (lanetleme), telin vb. Bunları birbirinden ayırmak için hiçbir işarete gereksinim duymuyoruz çünkü sözcüğün anlamını belirleyen bağlamıdır. Sözcüklerin okunuşlarında da bir sorun yok. Dilimize Arapça ve Farsçadan giren sözcüklerde nispet (ilişkilendirme, sıfatlaştırma) ekinin yapma durumu ve iyelik ekiyle karışması ancak sözcükleri tek tek karşılaştırdığınız zaman olur: milli (ulusal, millete özgü), milli (toprak) (mili çok olan) vb. Bu sözcükler de bağlamlarıyla kazandığı anlamlarından ayırt edilebilir: Milli bayramlarda bayrak taşınır, dini bayramlarda el öpülür. Milli, taşlı toprakta yetişen üzüm, çok lezzetli olur. Dini, siyasetin dışında tutmak gerekir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.


Bize göre bir sözcükte nispet ekinin varlığı, bağlamdan çıkarılabilir; ayrıca düzeltme işaretine gerek yoktur. Nispet ekini özellikle düzeltme işaretiyle göstermekteki amaç, kimilerince yanlış bulunan, kökeni Fransızcaya bağlanan -sAl ve -Al eklerinin kullanımını ortadan kaldırmaksa bu, boş bir çabadır. “Bilimsel” yerine “ilmî” derseniz bir süre sonra, Servetifünun yazarları gibi, yazdıklarınızı değiştirmek zorunda kalırsınız. Nispet eki, yavaş yavaş kullanılmaz olur ama -sAl ve -Al ekleri daha da yaygınlaşır. Eskiden “askerî hastane” olarak adlandırılan kurumların şimdiki adları “asker hastanesi”dir. Bu tutum, “dilde tutucu” olarak bilinen bir kurumun bile Türkçenin gerisinde kalmak istemediğini gösterir.


Büyük Ünlü Uyumu

Bir kelimenin birinci hecesinde kalın bir ünlü (a, ı, o, u) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de kalın, ince bir ünlü (e, i, ö, ü) bulunuyorsa diğer hecelerdeki ünlüler de ince olur: adım, ayak, boyunduruk, burun, dalga, dudak, kırlangıç; beşik, bilezik, gelincik, gözlük, üzengi, vergi, yüzük vb.

Büyük ünlü uyumuna aykırı olan Türkçe kelimeler de var­dır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kardeş, şişman vb.

Alıntı kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, limon, model, nişasta, otomatik, pehlivan, selam, tiyatro, viraj, ziyaret vb.

Bitişik yazılan birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: açıkgöz, bilgisayar, çekyat, hanımeli vb.

-gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri büyük ünlü uyumuna uymaz: akşam-leyin, bakla-­gil-ler, çalışır-ken, ekşi-mtırak, yürü-yor vb.

-daş (-taş) eki bazı kelimelerde büyük ünlü uyumuna uymaz: din-daş, gönül-daş, meslek-taş, ülkü-daş vb.

-ki aitlik eki büyük ünlü uyumuna uymaz: akşamki, duvardaki, karşıki, onunki, yarınki, yoldaki vb.

Büyük ünlü uyumuna girmeyen kelimelere gelen ekler, kalınlık incelik bakımından son hecenin ünlüsüne uyar: adalet-li, anne-si, kardeş-lik, meslektaş-ımız, şişman-lık vb.

Bazı alıntı kelimelerde ekler bu uyuma girmez: idrak-i, meçhul-e, mentol-de, sembol-ler vb.

Son ünlüleri kalın sıradan olmasına karşın son sesleri ince söylenen bazı alıntı kelimeler ince ünlülü ekler alır: alkol / alkolü, hakikat / hakikati, helal / helalimiz, idrak / idrakimiz, kabul / kabulü, kontrol / kontrolü, protokol / protokole, saat / saate, sadakat / sadakati, santral / santraller vb.


Küçük Ünlü Uyumu

Bir kelimede düz ünlüden sonra düz (a, e, ı, i), yuvarlak ünlüden sonra yuvarlak dar (u, ü) veya düz geniş (a, e) ünlüler bulunur: anlaşmalı, bilek, çilek, ısırmak, ılıklaşmak, kayıkçı, seslenmek, yeşil; boyunduruk, börekçi, çocuk, güreşmek, ocakçı, odun, özlemek, sürmek, vurmak, yoklamak, yorgunluk, yumurta, yüreksiz vb.

Küçük ünlü uyumuna aykırı Türkçe kelimeler de vardır: avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kavurmak, kavuşmak, savurmak, yağmur vb.

Küçük ünlü uyumu, alıntı kelimelerde aranmaz: aktör, alkol, bandrol, daktilo, kabul, doktor, muzır, mühim, mümin, müzik, profesör, radyo, vakur vb.

Küçük ünlü uyumuna aykırı bazı kelimelere getirilen ekler, kelimenin son ünlüsüne uyar: kavun-u, konsolos-luk, muzır-lık, müzik-çi, yağmur-luk vb.

Bazı alıntı kelimelerde ekler bu uyuma girmez: alkol-lü, kabul-ü, bandrol-lü, saat-lik vb.

-ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü uyumuna uyar: bugünkü, dünkü, öbürkü vb.


Büyük ve küçük ünlü uyumlarıyla ilgili açıklamalar, geleneksel dilbilgisi kitaplarından küçük değişikliklerle Kılavuz’a alınmış. Oysa geleneksel dilbilgisi kitaplarımızın birçoğunda büyük ve küçük ünlü uyumlarının anlatımı, ya yanlış ya eksik ya da belirsizdir. Yukarıdaki anlatım, bu yanlışları, eksiklikleri ve belirsizlikleri taşıyor.

Neden yanlış ve eksik? Açıklayalım.


“Büyük Ünlü Uyumu” başlığının yanına, ayraç içerisinde “Kalınlık - İncelik Uyumu”; “Küçük Ünlü Uyumu” başlığının yanına da ayraç içerisinde “Düzlük - Yuvarlaklık Uyumu” yazılmalıydı.

Büyük ünlü uyumunu tanımlayan tümcenin başına “Türkçe” sözcüğü konulmalı, ünlüler iki eğik çizgi arasına alınmalıydı. [Bir de özellikle Farsça “diğer” (< dīgar), Arapça “bazı” (< baˁḍī) sözcüklerini kullanmak yerine Türkçe “öteki” ve “kimi” sözcüklerini kullansanız daha iyi olmaz mıydı?]

Küçük ünlü uyumunun ilk tümcesi şöyle: “Bir kelimede düz ünlüden sonra düz (a, e, ı, i) ... ünlüler bulunur.” Bu anlatımdan şu sonuç çıkar: Bir sözcükte birinci hecede /a/ ünlüsü varsa ikinci hecede örneğin /e/ ünlüsü bulunabilir ve bu sözcük küçük ünlü uyumuna uyar. Söz gelişi nane, lale sözcükleri, büyük ünlü uyumuna uymaz ama küçük ünlü uyumuna uyar. “Bu sözcükler ‘alıntı’, o yüzden uymuyor.” demeyin. Kılavuz’u eline alan kişilerin büyük çoğunluğu hangi sözcüğün Türkçe hangi sözcüğün alıntı olduğunu bilmez. Böyle bir sonuç yaratan anlatım, Kılavuz’a konmamalı.

“Büyük ünlü uyumuna aykırı olan Türkçe kelimeler de var­dır: anne, dahi, elma, hangi, hani, inanmak, kardeş, şişman vb. açıklaması eksik. Bir soru: Bu sözcükler küçük ünlü uyumuna uyuyor mu peki?

-gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri büyük ünlü uyumuna uymaz: akşam-leyin, bakla-­gil-ler, çalışır-ken, ekşi-mtırak, yürü-yor vb.


Birincisi, -ki ilgi eki, neden ayrı bir paragrafa alınmış; ikincisi örnekler eklerin sırasına uygun değil, üçüncüsü bu açıklama doğru değil. Bu uyarıyı hangi kitapta görsem konuyu iyi bilen bir öğrencinin Türkçe öğretmenine şu soruyu soracağını düşünüyorum: “Teyzemgil, giderken, geceleyin, sarımtırak, okuyor sözcükleri büyük ünlü uyumuna uymuyor mu?” Uymaz olur mu? Bal gibi uyar. Öyleyse hiç düşünülmeden konulmuş bu açıklamayı düzeltmek gerek.


Bir soru daha daha: “-gil, -ken, -leyin, -mtırak, -yor ekleri büyük ünlü uyumuna uymaz.” da küçük ünlü uyumuna uyar mı?


“Alıntı kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: ahenk, badem, ceylan, çiroz, dükkân, fidan, gazete, hamsi, kestane, limon, model, nişasta, otomatik, pehlivan, selam, tiyatro, viraj, ziyaret vb. açıklaması da doğru değil. Neden aranmasın? Bir sözcüğün alıntı olup olmadığını bilmeyen kişi, her sözcükte büyük ünlü uyumu arayabilir. Sözcük, büyük ünlü uyumuna uymuyorsa o sözcüğe “yabancı kökenli” ya da “alıntı” diyebilir.

“Bitişik yazılan birleşik kelimelerde büyük ünlü uyumu aranmaz: açıkgöz, bilgisayar, çekyat, hanımeli vb. açıklaması da yukarıdaki açıklama gibi doğru değil. Ararım, kim karışır? Ama “kimi birleşik sözcüklerin büyük ve küçük ünlü uyumlarına uymadığını” bilirsem bu durumu yadırgamam. Örneğin kılıbık (< kıl ibik), kahvaltı (< kahve altı) sözcüklerinin birleşik olduğunu ve “benzeşme” yoluyla ünlü uyumlarına uyduğunu bilen birine bu kuralı nasıl açıklarsınız? “Kaplumbağa” sözcüğünün birleşik olduğunu bilmeyen biri, bu sözcüğün büyük ünlü uyumuna uymasına karşın “küçük ünlü uyumu”na uymadığını söylerse ne dersiniz?

Geleneksel dilbilgisi kitaplarında, “mantık tutarsızlığı” (paradoks) içeren bir kural daha vardır: “Tek heceli sözcüklerde ünlü uyumu aranmaz.” Hem “uyum”dan söz edeceksiniz hem “tek hece” diyeceksiniz, bundan büyük tutarsızlık olur mu? İyi ki bu tümceyi Kılavuz’a almadınız.

“Küçük ünlü uyumuna aykırı Türkçe kelimeler de vardır: avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kavurmak, kavuşmak, savurmak, yağmur vb. açıklamasındaki kavurmak, kavuşmak sözcüklerinin yalnızca kavur- ve kavuş- gövdeleri küçük ünlü uyumuna uymuyor; sözcüklerdeki -mAk, uyumlara uyuyor. Bu kalıp anlatım da düzeltilmeliydi.


-ki aitlik eki yalnızca birkaç örnekte küçük ünlü uyumuna uyar: bugünkü, dünkü, öbürkü vb. belirlemesi de eksik. Peki, bu örneklerde -ki ilgi eki, büyük ünlü uyumuna uymaz mı?

İlköğretim Türkçe derslerinde bile öğretmenler bu kalıplaşmış anlatımlardan kaçınıyorlar. Türkçede büyük ve küçük ünlü uyumlarının birbirine bağlı olduğunu, küçük ünlü uyumunun, bütün sözcükleri kapsamadığını, kimi sözcüklerin Türkçe olmasına karşın bu uyuma direndiğini biliyorlar. Bir sözcük büyük ünlü uyumuna uymuyorsa o sözcükte küçük ünlü uyumunun aranmayacağını söylüyorlar. Bu yüzden de Kılavuz’daki açıklamalar, Tahir Nejat Gencan’ın Dilbilgisi kitabında kaldı.


Kılavuz’daki açıklamalar, eksiksiz, yanlışsız ve çok açık olmalıydı.


Büyük ve küçük ünlü uyumları art arda açıklanmalıydı.


Yukarıya aldığımız bölüm, şöyle olmalıydı:

ÜNLÜ UYUMLARI

Ün­lü uyum­la­rı, bir sözcükteki ünlülerin kalınlık - incelik (artlık - önlük) ya da düzlük - yuvarlaklık yönünden birbirleriyle uyumlu olması durumudur. Kalınlık - incelik uyumu, kapsamının daha geniş olması nedeniyle “büyük ünlü uyumu” adıyla bilinir. Büyük ünlü uyumu, Türkçenin en eski dönemlerinden bu yana vardır; dün­ya dil­le­ri ara­sın­da yal­nız­ca Türkçede ve öteki Türk dillerinde görülür. Düzlük - yuvarlaklık uyumunun bir adı da “küçük ünlü uyumu”dur. Küçük ünlü uyumu, yalnızca Türkçede vardır; öteki Türk dillerinde yoktur.

Uyumlar, dilleri yöneten genel bir yasanın, en az çaba yasasının ve Türkçenin sona eklemeli bir dil olmasının yarattığı bir özelliktir.


1. BÜYÜK ÜN­LÜ UYU­MU (Kalınlık - İncelik Uyu­mu)

Türk­çe bir söz­cü­ğün ilk he­ce­sin­de­ki ün­lü (genellikle kök­te­ki ün­lü) ka­lın­sa (art) (/a, ı, o, u/) son­ra­ki he­ce­le­rin­de­ki ün­lü­ler de (ek­le­rin ün­lü­le­ri ve yar­dım­cı ün­lü­ler) ka­lın (art), ilk he­ce­sin­de­ki ün­lü (genellikle kök­te­ki ün­lü) in­cey­se (ön) (/e, i, ö, ü/) son­ra­ki he­ce­le­rin­de­ki ün­lü­ler de (ek­le­rin ün­lü­le­ri ve yar­dım­cı ün­lü­ler) in­ce­dir (ön): baş-lan-gıç, kış-lar-dan, kol-la-mak, kum-sal; be-nim-se-mek, diş-çi-lik, söz-cü-lük, gü-ver-cin-ler; geç-i-t, yar-ı-m vb.

2. KÜ­ÇÜK ÜN­LÜ UYU­MU (Düz­lük - Yu­var­lak­lık Uyu­mu)

a. Türk­çe bir söz­cük­te ka­lın (art), düz bir ün­lü­den (/a, ı/) son­ra ka­lın (art), düz bir ün­lü (/a, ı/); in­ce (ön), düz bir ün­lü­den (/e, i/) son­ra in­ce (ön), düz bir ün­lü (/e, i/) ge­lir: baş-a, baş-ı; kış-a, kış-ı; el-e, el-i; diş-e, diş-i vb.

b. Türk­çe söz­cük­ler­de /o/ ve /ö/ ün­lü­le­ri söz­cü­ğün yal­nız­ca ilk he­ce­sin­de bu­lu­nur. İçin­de -yor eki ta­şı­yan söz­cük­ler­le bi­le­şik söz­cük­le­rin dı­şın­da ikin­ci ve son­ra­ki he­ce­le­rin­de /o/ ya da /ö/ ün­lü­sü bu­lu­nan söz­cük­ler Türk­çe de­ğil­dir: kam­yon, rad­yo, ti­yat­ro, te­le­viz­yon, otomatik, pantolon vb.


c. Türk­çe söz­cük­ler­de ka­lın (art), yu­var­lak bir ün­lü­den (/u, o/) son­ra ya ka­lın (art), yu­var­lak, dar (kapalı) bir ün­lü (/u/) ya da ka­lın (art), düz, ge­niş (açık) bir ün­lü (/a/); in­ce (ön), yu­var­lak bir ün­lü­den (/ü, ö/) son­ra ya in­ce (ön), yu­var­lak, dar (kapalı) bir ün­lü (/ü/) ya da in­ce (ön), düz, ge­niş (açık) bir ün­lü (/e/) ge­lir: kol-u, kol-a; kum-u, kum-a; göz-ü, göz-e; gül-ü, gül-e vb.


Öy­ley­se Türk­çe söz­cük­ler­de

/a/'dan son­ra /a, ı/; /ı/'dan son­ra /a, ı/;

/e/'den son­ra /e, i/; /i/'den son­ra /e, i/;

/o/'dan son­ra /a, u/; /u/'dan son­ra /a, u/;

/ö/'den son­ra /e, ü/; /ü/'den son­ra /e, ü/ ge­lir.


ÜN­LÜ UYUM­LA­RIY­LA İL­Gİ­Lİ ÖZEL­LİK­LER

a. An­ne, el­ma, kar­deş, şiş­man, ha­ni, han­gi, dahi, inan­mak (Es­ki bi­çim­le­ri: ana, al­ma, ka­rın­daş, sış­man, ka­nı, kan­gı, takı, yınan­mak) söz­cük­le­ri Türk­çe­dir; uyum­la­rın dı­şı­na son­ra­dan çık­mış­tır.

b. Avuç, avurt, çamur, kabuk, kavuk, kavun, kılavuz, tavuk, yamuk, yağmur, yavuz vb. sözcüklerle avun-, ka­vur­-, ka­vuş­-, savur- vb. eylemler, Türk­çe ol­ma­sı­na ve bü­yük ün­lü uyu­mu­na uy­ma­sı­na kar­şın kü­çük ün­lü uyu­mu­na uy­maz.

c. Türk­çe ol­ma­sı­na kar­şın ki­mi bir­le­şik söz­cük­ler ün­lü uyum­la­rı­na uy­maz: Ko­cae­li, Çanakkale, il­ko­kul, bi­raz, bir­çok, her­han­gi, kaplumbağa vb.

ç. Türk­çe­de ek­ler ün­lü uyum­la­rı­na uyar. Yapısında ünlü bulunan eklerin birden çok biçimli olmasının nedeni budur: -a (-e); -dı (-di, -du, -dü; -tı, -ti, -tu, -tü) vb.

Tek biçimli -gil, -ken, -leyin, -ki, -ken ekleri kalın (art), -mtırak, -yor ekleri de ince (ön) ünlüyle biten sözcüklerde ünlü uyumlarına uymaz: dayım-gil, okur-ken, akşam-leyin, sabah-ki, yok-ken; yeşil-mtırak, geli-yor...

d. Dilimize başka dillerden giren sözcükler, genellikle ünlü uyumlarına uymaz: ahenk, badem, ceylan, çiroz, fidan, gazete, hamsi, kestane, limon, model, nişasta, otomatik, pehlivan, selam, tiyatro, viraj, ziyaret vb.

Başka dillerden girmesine karşın ses değişimleriyle ünlü uyumlarına uydurulan, bu yolla Türkçeleştirilen yabancı kökenli birçok sözcük vardır: haste > hasta, badincan > patlıcan, divar [di:va:r]> duvar, çarşenbe [ça:rşenbe] > çarbamba, zeytun [zeytu:n] > zeytin, turunci [turunci:] > turuncu, tobre [to:bre] > torba, tave [ta:ve] > tava, daize [da:ize] > teyze, cameşur [ca:meşu:r] > çamaşır, çeprast [çepra:st]> çapraz vb.

e. Ün­lü uyum­la­rı­na uy­ma­yan söz­cük­ler­de ek­ler, söz­cü­ğün son he­ce­sin­de­ki ün­lü­ye uya­rak ün­lü uyum­la­rı­na bağ­la­nır: an­ne-ler-de, kar­deş-i-niz-in, el­ma-lar-ın, han­gi-miz; Çanakkale-miz, birço(k)ğ-u-nuz; rad­yo-lar vb.

Di­li­mi­ze başka dillerden gi­ren ki­mi söz­cük­ler bu ku­ra­la uy­maz: ha­ki­kat-i, sa­at-lik, alkol-e, is­tik­bal-i, dik­kat-e, idrak-i, meçhul-e, mentol-de vb.

SÖZ­CÜK­LE­RİN ÜN­LÜ UYUM­LA­RI AÇI­SIN­DAN DE­NET­LEN­ME­Sİ

Büyük ünlü uyumu (kalınlık-incelik) uyumu), Türkçenin ilk dönemlerinden bu yana sözcüklerin yapılışına egemen olan bir ses yasasıdır. Bir sözcüğün Türkçe olup olmadığını belirleyen en önemli ölçütlerden biridir. Küçük ünlü uyumu (düzlük-yuvarlaklık uyumu), büyük ünlü uyumundan sonra ortaya çıkmıştır; büyük ünlü uyumuna bağlıdır. Bu yüz­den bir söz­cük, bü­yük ün­lü uyu­mu­na uyu­yor­sa o söz­cü­ğün kü­çük ün­lü uyu­mu­na uyup uy­ma­dı­ğı­na ba­kı­la­bi­lir. Bir söz­cük bü­yük ün­lü uyu­mu­na uy­mu­yor­sa o söz­cü­ğün kü­çük ün­lü uyu­mu­na uy­ma­sı söz ko­nu­su ola­maz. Söz ge­li­şi “elma” söz­cü­ğü, Türkçe olmasına karşın bü­yük ün­lü uyu­mu­na uy­maz; bu söz­cük­te kü­çük ün­lü uyu­mu aran­maz. “Kavur-ma” sözcüğü büyük ünlü uyumuna uyuyor, öyleyse küçük ünlü uyumuna uyup uymadığına bakabiliriz. “Kavurma”, küçük ünlü uyumuna uymuyor çünkü Türkçede /a/’dan sonra ya /a/ ya da /ı/ gelir. Oysa bu sözcükte birinci hecede /a/ [ka-], ikinci hecede /u/ [-vur-] var. -ma eki, kendisinden önceki hecenin ünlüsüne [/u/] uyuyor çünkü /u/’dan sonra ya /u/ ya da /a/ gelir. Öyleyse kavur- eylemi büyük ünlü uyumuna uymasına karşın küçük ünlü uyumuna uymaz ama bu eyleme eklenen -ma, uyumlara uyar. “Kam­yon” söz­cü­ğü, ya­ban­cı kö­ken­li (Fransızca) ol­ma­sı­na kar­şın bü­yük ün­lü uyu­mu­na uyar ama kü­çük ün­lü uyu­mu­na uy­maz; Türk­çe söz­cük­ler­de /a/’dan son­ra ya /a/ ya da /ı/ ge­lir, bu söz­cük­te /o/ gel­miş. Üs­te­lik Türk­çe söz­cük­le­rin ikin­ci he­ce­le­rin­de /o/ ve /ö/ ün­lü­le­ri bu­lun­maz.

Ünlü Daralması

Türkçede a, e ünlüleri ile biten fiillerin şimdiki zaman çekiminde, söyleyişte de yazımda da a ünlüsü ı, u; e ünlüsü i, ü olur: başlıyor (<başla-yor), oynuyor (<oyna-yor), doymuyor (<doyma-yor), izliyor (<izle-yor), diyor (<de-yor), gelmiyor (<gelme-yor), gözlüyor (<gözle-yor) vb.

Birden çok heceli ve a, e ünlüleri ile biten fiiller, ünlüyle başlayan ek aldıklarında bu fiillerdeki a, e ünlülerinde söyleyişte yaygın bir daralma (ı ve i’ye dönme) eğilimi görülür. Ancak söyleyişteki ı, i ünlüleri yazıya geçirilmez: başlayan, yaşayacak, atlayarak, saklayalı, atmayalım; gelmeyen, izlemeyecek, gitmeyerek, gizleyeli, besleyelim vb.

Buna karşılık tek heceli olan demek ve yemek fiillerinde, söyleyişteki i ünlüsü yazıya da geçirilir: diyen, diyerek, diyecek, diyelim, diye; yiyen, yiyerek, yiyecek, yiyelim, yiye, yiyince, yiyip vb. Ancak deyince, deyip sözlerindeki e yazılışta korunur.


Yukarıdaki bölümde seslerin iki eğik çizgi (/ /) arasına alınmaması, “eylem” gibi bir sözcük varken “12 Eylül Darbe”sinin armağanı (!) “fiil”in kullanılması, şimdiki zaman çekiminin yalnızca -yor ekiyle yapılacağının sanılması, şimdiki zamanın öteki ekleri olan -mAktA- ve -mAdA-’nın unutulması, -y- koruyucu ünsüzünden söz edilmemesi dışında eleştireceğimiz önemli bir yan yok. Bu eksiklikler giderilince yukarıdaki anlatım, “ünlü daralması (kapalılaşma)” başlığı altında Kılavuz’a girebilir.


Biz, bu eksikleri gideren metni şöyle kurduk:


ÜN­LÜ DA­RAL­MA­SI (KAPALILAŞMA)

Türkçede /a/, /e/ ün­lü­le­riy­le bi­ten ey­lem kök ya da göv­de­le­rin­den son­ra ge­len -yor eki, bitimdeki /a/, /e/ ün­lü­le­ri­ni dar­laş­tı­rır (kapalılaştırır); bu ses ola­yı­na ün­lü da­ral­ma­sı (kapalılaşma) de­nir, bu du­rum ya­zım­da gös­te­ri­lir: y(e)i-yor, d(e)i-yor, söyl(e)-ü-yor, başl(a)-ı-yor, anl(a)-ı-yor, bilm(e)-i-yor vb.


-y- Koruyucu Ünsüzünün Ünlülere Etkisi

-y- ko­ru­yu­cu ün­sü­zü­nün ge­niş (açık) ün­lü­le­ri dar­laş­tır­ma (kapalılaştırma) özel­li­ği var­dır. Bu özellik, ye- ve de- ey­lem kök­le­ri­nin -y- ko­ru­yu­cu ün­sü­zü al­dığı durumlarda daha belirgin olarak gö­rü­lür; bu daralma (kapalılaşma) ya­zı­ya ge­çi­ri­lir: (ye-y-ecek >) yi­ye­cek, (ye-y-erek>)yiyerek, (ye-y-ip>) yiyip, (ye-y-en>) yiyen, (ye-y-ince>) yiyince, (ye-y-elim>) yiyelim, (ye-y-ici >) yi­yi­ci; (de-y-ecek>) di­yecek, (de-y-erek>) diyerek, (de-y-en>) diyen, (de-y-e>) diye, (de-y-elim>) diyelim.


Bu söz­cük­le­rin dı­şın­da, /a/, /e/ ün­lü­le­riy­le bi­ten ey­lem kök ya da göv­de­le­rin­den son­ra ün­lüy­le baş­la­yan bir ek ge­ti­ri­lin­ce ara­ya gi­ren -y- ko­ru­yu­cu ün­sü­zü­nün da­ral­tı­cı (kapalılıştırıcı) et­ki­si­ne kar­şın /a/ ve /e/ ses­le­ri ya­zım­da de­ğiş­ti­ril­mez: (diyip değil) de-y-ip, (diyince değil) de-y-ince, (an­lı­ya­cak de­ğil) an­la-y-acak, (söy­li­yen de­ğil) söy­le-y-en, (sız­lı­ya­rak de­ğil) sız­la-y-arak..


Ünlü Düşmesi

1. İki heceli bazı kelimeler ünlüyle başlayan bir ek aldıklarında ikinci hecelerindeki dar ünlüler düşer: ağız / ağzı, alın / alnı, bağır / bağrım, beniz / benzi, beyin / beynimiz, boyun / boynu, böğür / böğrüm, burun / burnu, geniz / genzi, göğüs / göğsün, gönül / gönlünüz, karın / karnı, oğul / oğlu; çevir- / çevril-, devir- / devril- vb.

2. Ünlüyle başlayan ek aldıklarında vurgusuz orta hecesindeki dar ünlüsü düşen kelimelerle oluşturulan ikilemelerde ikinci kelimenin dar ünlüsü düşmez: ağız ağıza, burun buruna, koyun koyuna (yatmak), omuz omuza, devirden devire, nesilden nesile, oğuldan oğula, şehirden şehire vb.

3. İçeri, dışarı, ileri, şura, bura, ora, yukarı, aşağı gibi sözler ek aldıklarında sonlarında bulunan ünlüler düşmez: içerde değil içeride, dışardan değil dışarıdan, ilerde değil ileride, şurda değil şurada, burda değil burada, orda değil orada, yukarda değil yukarıda, aşağda değil aşağıda vb.


2005 Kılavuz’unda yalnızca 1. madde var, öteki maddeler bu baskıya eklenmiş. İyi olmamış çünkü 2 ve 3. maddeler birer “uyarı”, “ünlü düşmesi” kuralları değil. Bunlar “uyarı” olarak konulmalıydı. 1. maddenin eksikliği de örneklerin yalnızca kökeni Türkçe sözcüklerden oluşması. Oysa sonundaki ünsüzlerinin arasına dar (kapalı) ünlü konularak Türkçeleştirilen birçok alıntı sözcük, ünlüyle başlayan ek alınca ikinci hecesindeki dar (kapalı) ünlüyü düşürür ve aslına döner: şehir-e > şehre, resim-i> resmi, sabır-ın> sabrın, kahır-ı> kahrı, fetih-e> fethe, akıl-ı> aklı, fi­kir-i> fik­ri, ha­pis-e> hap­se, ze­hir-in> zeh­rin vb. 1.maddenin örneklerinin arasına bu sözcükler de konulmalıydı.

Türkçede “ünlü düşmesi” bu kadar mı? Ötekiler (ön seste, iç seste, son seste) (ısıtma > sıtma, kavurul- > kavrul-, güveyi > güvey vb.) nerede? O zaman başlık doğru olmalıydı: Kimi Sözcüklerde Ünlü Düşmesi.


Tek heceli kelimelerin sonunda bulunan p, ç, t, k ünsüzleri ise iki ünlü arasında korunur: ak / akı, at / atı, bük / bükü, ek / eki, et / eti, göç / göçü, ip / ipi, kaç / kaçıncı, kök / kökü, ok / oku, ot / otu, saç / saçı, sap / sapı, suç / suçu, süt / sütü vb. Buna karşılık tek heceli olduğu hâlde sonlarındaki ünsüzleri yumuşayan kelimeler de vardır: but / budu, dip / dibi, gök / göğü, kap / kabı, kurt / kurdu, uç / ucu, yurt / yurdu vb


Onca bilimsel araştırmaya, onca yayına karşın yukarıdaki açıklama, yıllardan beri bizim geleneksel dilbilgisi kitaplarımızın vazgeçilmez kalıbıdır sanki. Neden böyledir? Bunu tartışmak gereksiz. Bizdeki dilbilgisi kitaplarının en önemlilerinden birini yazan, saygıdeğer bilim adamı Muharrem ERGİN’in, başlangıçtan bu yana Türkçe sözcüklerde “uzun ünlü olmadığı” yolundaki görüşü “tartışmasız” benimsenmiş; sonraki gelişmeler, araştırmalar bir yana itilmiştir. Oysa tek heceli sözcüklerin son seslerindeki /p, ç, t, k/ ötümsüz ünsüzlerini koruma ya da bu ünsüzlerdeki ötümlüleşmenin nedeni, birçok bilimsel yayında kanıtlanmıştır. TDK’de çalışan uzmanların bu yayınları okuduklarını, kanıtlara inandıklarını düşünüyorum. “Kökeni Türkçe olan kelimelerde bugün uzun ünlü yoktur.” düzeltmesini yapanların bu yayınlara değer vermediklerini düşünmüyorum. Peki, neden kalıplaşmış anlatımlara bağlı kalıyorlar? Reşit Rahmeti ARAT’a ve Muharrem ERGİN’e duydukları saygı yüzünden mi? Bunu bilmiyorum işte.

Son sesinde /p, ç, t, k/ ötümsüz ünsüzlerinden biri bulunan tek heceli sözcüklerin, ünlüyle başlayan bir ek alınca bitim ünsüzünü koruması ya da ötümlüleştirmesi çok yalın bir kurala bağlıdır:

Ünlüsü, eski dönemlerde kısa olan tek heceli sözcüklerin sonundaki /p, ç, t, k/ ötümsüz ünsüzleri, iki ünlü arasında değişmez: ak- / akıyor, at / atı, bük / bükü, ek / eki, et / eti, göç / göçü, ip / ipi, kaç / kaçıncı, kök / kökü, ok / oku, ot / otu, saç / saçı, sap / sapı, suç / suçu, süt / sütü, geç- / geçit, geçe (dakika için) vb.

Ünlüsü, eski dönemlerde uzun olan tek heceli sözcüklerin sonundaki /p, ç, t, k/ ötümsüz ünsüzleri, iki ünlü arasında ötümlüleşir (yumuşar): (ge:ç >) gec-e, gec-i-k-, (bu:t >) but —budu, (a:rt >)art —ardı, (tö:rt >) dört —dördüncü, (di:p >) dip —dibi, (kö:k >) gök — göğü, (ka:p >) kap —kabı, (ta:t >) tat —tadı, (ku:rt >) kurt — kurdu, (u:ç >) uç —ucu, (yu:rt >) yurt —yurdu, (ge:nç >) genç —gencin, (gi:t- >) git- —gidince, (gü:t- >) güt- —güden, (ku:ç- >) kuç- —kucak vb.


Yukarıdaki bölüm böyle olmalıydı.


Ünsüz Uyumu

Dilimizde sert ünsüzle biten kelimeler sert ünsüzle başlayan ekler alır: aç-tı, aş-çı, bak-tım, bas-kı, çiçek-ten, düş-kün, geç-tim, ipek-çi, seç-kin, seç-ti, süt-çü vb. Yumuşak ünsüzle biten kelimeler ise yumuşak ünsüzle başlayan ekler alır: al-dı, an-dı, bil-gi, del-gi, göz-cü, ver-di, yol-da vb.

2005 baskılı Kılavuz’da “Ünsüz Uyumu” başlığını ve bu başlık altında yapılan açıklamayı görünce çok sevinmiştim çünkü birçok dilbilgisi kitabında “ünsüz uyumu” başlığı yoktur, yalnızca “sert ünsüz benzeşmesi”nden söz edilir. Okuyunca bu başlık altında da yalnızca “sert ünsüz benzeşmesi”nden söz edildiğini görünce düş kırıklığına uğradım.

2012 baskısında hem ötümsüz (sert) hem ötümlü (yumuşak) ünsüz uyumundan söz ediliyor ama bu biraz çekingen bir tutumla, adı anılmadan.

Yukarıdaki açıklama biraz daha kapsamlı olabilirdi. Örneğin, ünsüz uyumları, ötümlü (sert) ünsüz uyumu, ötümsüz (yumuşak) ünsüz uyumu olarak ikiye ayrılabilir; ötümsüz (sert) karşılığı olmayan ünsüzlerle başlayan eklerden söz edilebilirdi.

Kısaca şöyle olabilirdi:

ÜN­SÜZ UYUMU

Ünsüz uyumu, bir sözcüğün son sesindeki ünsüzle ekin ilk sesindeki ünsüzün ötümsüzlük (sertlik) ya da ötümlülük (yumuşaklık) yönünden uyumudur. Ünsüz uyumuna, ünsüz benzeşmesi de denir.

Eklerin çok biçimli olmalarını yaratan etkenlerden biri - öteki etken ünlü uyumları- ünsüz uyumlarıdır: -ca (-ce; -ça, -çe); -dır (-dir, -dur, -dür; -tır, -tir, -tur, -tür) vb.

a. Ötümsüz Ünsüz Uyumu (Sert Ünsüz Benzeşmesi)

Ötümsüz (sert) ün­süz­le bi­ten söz­cük­le­re ge­len ve ün­süz­le baş­la­yan ek­le­rin ilk ün­süz­le­ri de ötümsüz (sert) olur: dip-ten, ağaç-ta, ça­lış-kan, ya­vaş-ça, er­kek-çe, Yu­suf-çuk, ke­bap-çı, Türk-çe...

b. Ötümlü Ünsüz Uyumu (Yumuşak Ünsüz Benzeşmesi)

Ötümlü (yu­mu­şak) ün­süz­le bi­ten söz­cük­le­re ge­len ve ün­süz­le baş­la­yan ek­le­rin ilk ün­süz­le­ri de ötümlü (yu­mu­şak) olur: kol-da, kim-den, sen-de, biz-den, ucuz-ca, öz-gü...

İlk sesleri ötümsüz (sert) karşılığı olmayan /l, m, r, s, ş/ ötümlüleriyle (yumuşak) başlayan ekler, son sesi ötümsüz (sert) olan sözcüklerde ünsüz uyumuna uymaz: ağaç-lık, öğret-men, kük-re-, kut-sal vb.


Ünsüz Türemesi

Arapçadan dilimize giren ve özgün biçimlerinde sonunda ikiz ünsüz bulunan kelimeler Türkçede tek ünsüzle kullanılır. Bu kelimeler ünlüyle başlayan ek veya yardımcı fiille kullanıldıklarında sondaki ünsüz ikizleşir: hak (hakkı), his (hissi), ret (reddi), şer (şerri), tıp (tıbbı), zam (zammı), zan (zannı); af (affetmek), his (hissetmek) vb.


Kılavuz’da “Ünsüz Türemesi” başlığını gören okuyucu, Türkçedeki bütün ünsüz türemelerini bulacağına inanır; bunu bekler.


2005 Kılavuz’unda ünsüz türemesi olarak fiat > fiyat, zaif> zayıf alıntılarında ortaya çıkan /y/ sesiyle özellikle Fransızcadan dilimize giren, özgün söyleyişlerinde /v/ sesi bulunan ama yazımlarında [v] harfi bulunmayan sözcüklerdeki /v/ sesi gösterilmişti: toile > tuval, toilette > tuvalet vb. 2005’teki açıklamada fiat > fiyat, zaif> zayıf sözcüklerindeki /y/ türemesi doğru olmasına karşın toile > tuval, toilette > tuvalet örnekleri yanlıştı çünkü burada ünsüz türemesi yoktur. Bu sözcüklerde /v/ sesi, Fransızca söyleyişte vardır. Söyleyişte var olan bir sesin “ünsüz türemesi” olamayacağını, bunun yanlış bir izlenim olduğunu anlayan Kılavuz hazırlayıcıları, toile > tuval, toilette > tuvalet gibi örneklerle birlikte ünsüz türemesini tümüyle değiştirmişler; yanlışlarını düzeltmişler. İyi etmişler, ellerine sağlık. (Keşke öteki yanlışlarını da düzeltebilselerdi!) 2012 Kılavuz’una “Ünsüz Türemesi” olarak 2005 Kılavuz’unda “Ünsüz Düşmesi” başlığıyla anlatılan ses olayını almışlar.

Bu başlık altındaki bu anlatımlar okuyucuyu yanıltır. Türkçede “ünsüz türemesi” terimini kullandınız mı bu terimin gerektirdiği bilgileri buraya koymalısınız. Türkçe ve alıntı sözcüklerde üç yerde (başta, ortada, sonda) (ur- > vur-; d(e)i-y-e, fiat [fi’a:t]> fiyat; kehruba [kehruba:] > kehriba-r) ünsüz türemesi olduğunu belirtmelisiniz.


Türkçede ünsüz türemesinin en güzel iki örneğinden söz etmelisiniz: -y- koruyucu (yardımcı) ünsüzü ve -n- adıl ve iyelik koruyucu (yardımcı) ünsüzü.


-y- koruyucu ünsüzü, ortada ünsüz türemesinin en önemli örneğidir. Ünlüyle biten sözcük kök ve gövdelerine ünlüyle başlayan bir ek gelince araya girer ve ekin sözcükle kaynaşmasını önler yani sözcüğü korur: başla-y-an, de-y-ince, baba-y-a, anne-y-e vb. Kimi zaman da "ile" sözcüğü ve i- eyleminin görülen geçmiş, öğrenilen geçmiş, koşul ekli yardımcı eylemleri ekeyleme (ek-fiil) dönüşünken sözcükle ekleşen birimin arasına girer: biri-y-le, ana-y-la, baba-y-la... kapı idi> kapı-y-dı, kapı-y-mış, kapı-y-sa...


-n- iyelik ve adıl koruyucu ünsüzü de ortada ünsüz türemesinin en ilginç örneğidir çünkü üçüncü kişi iyelik ekinden ya da son sesi ünlü olan bir adıldan (zaman) sonra gelen ek, ünsüzle de başlasa araya girer ve iyelik ekini, adılı (zamir) korur: kapı-sı-n-a, kapı-sı-n-dan, ev-i-ni, ev-i-n-den; bu-n-u, bu-n-da, (öteki ev-i >öteki-n-i, ev-in para-sı-n-ı >evinki-n-i vb.)


Burada “Ünsüz Türemesi” başlığı altında anlattığınız ses olayı da bir tür “ünsüz türemesi”dir ama yalnızca bu örneklerle konuyu geçiştiremezsiniz. Konunun uzun olması ve bilimsel bir dil istemesi nedeniyle bu yola başvurduysanız o zaman, başlık “Ünsüz Türemesi” değil “Kökte İkiz Ünsüz” olmalıydı:

Kökte İkiz Ünsüz

Kökeni Türkçe olan sözcüklerin kökünde ikiz ünsüz bulunmaz. Çocuk dilinde oluşan anne sözcüğüyle elli (sayı) sözcüğü bu kuralın dışındadır.

Arapçadan dilimize giren, özgün biçimlerinde sonunda ikiz ünsüz bulunan sözcükler, Türkçede tek ünsüzle kullanılır. Bu sözcükler, ünlüyle başlayan ek alınca ya da et-, eyle- ol- yardımcı eylemleriyle birleşik eylem oluşturunca sondaki ünsüz ikizleşir: af (affa), (af-f-ol-); hak (hakkı); hal (halli) (hal-l-ol-); haz (hazzı), (haz-z-et-); his (hissi), (his-s-etmek); ret (reddi), (red-d-ol-); sır (sırrı), (sır-r-ol-); şer (şerri), tıp (tıbba), zam (zammı); zan (zannı), (zan-n-et-); af (affı), (af-f-etmek) vb.


BU BÖLÜMÜN EKSİKLİKLERİ

Bu bölümde Türkçenin ses bilgisinin birçok özelliği yer alıyor. Ünlüler bölümüne ünlü uyumlarının yanı sıra “ünlü daralması” ve “ünlü düşmesi” başlıkları konulmuş. Bunlarla ilgili eleştirilerimizi ve önerilerimizi önceki sayfalarda açıkladık ama başlık ve açıklama önerilerimizin bir bölümü buraya sakladık.


Ünlülerle ilgili bölüme altta açıkladığımız başlıklar eklenebilir:


ÜNLÜ TÜREMESİ

Türkçede yardımcı ünlüler (/ı/, /i), /u/, /ü/), ünlü türemesinin en güzel örneğidir. Ünsüzle biten sözcük, ünsüzle başlayan bir ek alınca araya giren ünlü, iki biçimbirimin yan yana gelmesini sağlar: geç-i-t, göz-ü-m, el-i-niz, yaş-ı-t, yap-ı-m, çöz-ü-m vb.


Türkçe sözcüklerde düz ünlü türemesi, -CIk ekli kimi sözcüklerde görülür. Bu ekle türeyen kimi sözcüklerde ekle sözcüğün arasında /ı/, /i/ ya da /a/, /e/ oluşur: az-ı-cık, bir-i-cik, dar-a-cık, genc-e-cik.


Türkçede dar ünlü türemesi, alıntı sözcüklerde daha çok görülür. Türkçe, kendi ses düzenine uymayan sözcükleri özümlemek için onların seslerini değiştirir; onları kendi ses düzenine uydurur. Başında ünsüz yığışması olan sözcüklerde bu ünsüzlerden önce dar bir ünlü getirerek o sözcüğü özümler. Örneğin istasyon [Fransızcada station (stasyon)] sözcüğü, bu yolla özümlenmiştir. Dilimizdeki şu sözcüklerde aynı türeme görülür: scala (İtalyanca) > iskele, skarpina (İtalyanca) > iskarpin, stampa (İtalyanca) ıstampa, scarto (İtalyanca) > ıskarta, steam (İngilizce) > istim, statistique (Fransızca) > istatistik, skorpios (Yunanca) > iskorpit, stavros (Yunanca) > ıstavroz, Scutari (Yunanca) > Üsküdar, biologie [byoloji] (Fransızca) > biyoloji, bionic [byonik] (Fransızca) > biyonik, dialoge [dyalog] (Fransızca) > diyalog.


Türkçeye Arapçadan giren ve Türkçedeki çift ünsüz bitimine uymayan sözcükler, bu ünsüzlerinin arasına kapalı bir ünlü getirilerek Türkçe söyleyişe uydurulmuştur: akl > akıl, bahs > bahis, kibr > kibir, habs > hapis, şükr > şükür, neşr > neşir, aks > akis, hayr > hayır, vakf > vakıf, keşf > keşif, nakl > nakil, kasd > kasıt, katl > katil, hacz > haciz, defn > defin, fikr > fikir, sabr > sabır, zehr > zehir, kayb > kayıp, keyf > keyif, emr > emir, hükm > hüküm, devr > devir, resm > resim, kahr > kahır vb.


İKİZ ÜNLÜ, YAN YANA İKİ ÜNLÜ

Türkçe sözcüklerde ikiz ünlü ya da yan yana iki ünlü bulunmaz. İçinde ikiz ünlü ya da yan yana iki ünlü bulunan sözcükler Türkçeye başka dillerden girmiştir, alıntıdır: şiir, fiil, faal, saat, kanaat, cemaat; muaf, şua, şair, maestro, laik vb.


İNCE /a/ ve İNCE /u/

Türkçe sözcüklerde ince /a/ [â] ve ince [û] bulunmaz. İçinde ince /a/ [â] ve ince /u/ [û] bulunan sözcükler dilimize Arapça ya da Farsçadan girmiştir [Bu sözcüklerin yazımında düzeltme işareti (^) kullanılır.]: kâğıt, kâr, hikâye, dükkân, rüzgâr, dergâh; mahkûm, sükûn vb.

Ünsüzlerle ilgili bölüme de şunlar eklenebilir:

SÖZ­CÜK BA­ŞIN­DA BU­LUN­MA­YAN ÜN­SÜZ­LER

Türk­çe söz­cük­ler /c, f, ğ, h, j, l, m, n, p, r, ş, v, z/ ün­süz­le­riy­le baş­la­maz. Yan­sı­ma kök­ler­den tü­re­yen cı­vıl cı­vıl, cı­zır­tı, civ­civ, ci­ci, cırt­lak, lık lık, lö­pür lö­pür, mı­şıl mı­şıl, mi­yav­la­mak, vı­zır­da­mak gi­bi söz­cük­ler­le ha­ni, han­gi, hay­di, mut­lu, ne, ni­çin, na­sıl, ni­ne, nin­ni, var­mak, ver­mek, var söz­cük­le­ri Türk­çe­dir. Dilimizdeki bu seslerle başlayan sözcükler, başka dillerden alınmadır.

SÖZ­CÜK BA­ŞIN­DA İKİ ÜN­SÜZ BU­LUN­MA­MA­SI

Türk­çe söz­cük­le­rin ba­şın­da iki ün­süz yan ya­na bu­lun­maz; di­li­miz­de­ki tren, spor, tram­vay, prob­lem, pro­je, kreş, prog­ram gi­bi söz­cük­ler genellikle Batı dillerinden alıntıdır.

ÜN­SÜZ DÜŞME­Sİ

Ki­mi söz­cük­ler, -cIk ya da -cAk eki­ni alın­ca kök ya da göv­de­sin­de­ki /k/ ya da /ş/ se­si­ni yi­ti­rir; bu ses ola­yı­na ün­süz düş­me­si (ün­süz yi­ti­mi) de­nir: Sı­cak-cık > sı­ca­cık, ufak-cık> ufa­cık, kü­çük-cük> kü­çü­cük; bü­yük-cek> bü­ye­cek; öpüş-cük> öpü­cük, gü­lüş-cük> gü­lü­cük vb.



bottom of page