TDK "YAZIM KILAVUZU" ELEŞTİRİLERİ-4
- Hüseyin Toptaş
- 10 Eyl 2024
- 11 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Eyl 2024
"YAZIM KILAVUZU"NDA BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI

Bağlaç Olan da / de’nin Yazılışı
Bağlaç olan da / de ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak büyük ünlü uyumuna uyar: Kızı da geldi gelini de. Durumu oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur.
UYARI: Ayrı yazılan da / de hiçbir zaman ta / te biçiminde yazılmaz: Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek var (Gidip te gelmemek var, gelip te görmemek var değil)
UYARI: Ya sözüyle birlikte kullanılan da ayrı yazılır: ya da
UYARI: Da / de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır: Ayşe de geldi (Ayşe’de geldi değil). Kitabın kapağına da dikkat et (Kitabın kapağına’da dikkat et değil).
Bulunma Durumu Eki -da / -de / -ta / -te’nin Yazılışı
Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede (deve-de) kulak, yolda (yol-da) kalmak, ayakta (ayak-ta) durmak, işte (iş-te) çalışmak vb.
Yurtta sulh, cihanda sulh. (Atatürk)
“Bağlaç olan da / de” sözünün doğru olmadığını virgülün kullanımıyla ilgili eleştirimizde açıkladık. (Bak. YAZIM KILAVUZU’NUN ELEŞTİRİSİ, 6. NOKTALAMA İŞARETLERİ,) Yukarıdaki açıklamada “...kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak büyük ünlü uyumuna uyar.” belirlemesi eksik çünkü sözcük, küçük ünlü uyumuna da uyar. Örnek tümcelerden ikisinde bunu görebiliriz: Güç de olsa. Konuşur da konuşur.
Bu yüzden açıklama şöyle olmalıydı:
Dilimizde ilgeç (edat) ve bağlaç görevlerinde kullanılan “da (de)” sözcüğü ayrı yazılır, kendisinden önce gelen sözcüğün son ünlüsüne uygun olarak ünlü uyumlarına bağlanır:
Bunları anlatıp da ne yapacaksın? Gökyüzüne bakarak da konuşabilirim. Okulu da bitirdim. Sen de mi geleceksin? Ot da yandı.
Kardeşi de annesi de onu özlemle beklerlerdi. Su da toprak da altın kadar değerlendi. Eve de gideceğim bahçeye de. Biz susalım da o konuşsun.
Birinci “uyarı”nın sonunda nokta olmalıydı, unutulmuş. Ayraç içerisindeki “değil”le biten açıklama bir tümce, onun sonuna da nokta konulmalıydı. Uyarı, şöyle olabilirdi:
UYARI: Da (de) sözcüğünün ta (te) biçimi yoktur, ötümsüz (sert) ünsüzle biten sözcüklerden sonra gelince ünsüz uyumuna bağlanmaz: Kahramanma-raş da bizim ilimiz Şırnak da. Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek var (Gidip te gelmemek var, gelip te görmemek var değil.).
İkinci “uyarı”, “ya da”yı bir sözcük olarak benimsemeyen, onun bağlaç görevini yadsıyan bir anlayışın ürünü. Bizce bu uyarı kaldırılmalı. (İsteksizce yazıldığı da’nın eğik harflerle yazılmayışından belli oluyor.)
Üçüncü “uyarı”nın ayraç içerisindeki iki tümcesinin sonuna nokta konulmalıydı.
Bu uyarı şöyle olabilirdi:
UYARI: Da (de), öteki sözcükler gibi, kendisinden önce gelen sözcükten bir harf boşluğu kadar ayrı yazılır. Bu yüzden da (de) sözcüğünden önce hiçbir zaman kesme işareti kullanılmaz: Ayşe de geldi (Ayşe’de geldi, değil.). Kitabın kapağına da dikkat et (Kitabın kapağına’da dikkat et, değil.).
Bulunma durumu eki ya -DA ya da -da (-de; -ta, -te) biçiminde yazılmalıydı. Açıklamada “getirildiği” sözcüğüne gerek yok. Atatürk’ün sözü eksiltili tümce (Yurtta sulh [olmalı], cihanda sulh [olmalı].), sonuna üç nokta (...) konulmalıydı. Açıklama şöyle olsaydı daha iyi olur muydu?
Bulunma Durumu Eki -DA’nın Yazılışı
Bulunma durumu eki -DA, öteki ekler gibi, sözcüğe bitişik yazılır: Çocuk, yolda bir adam görmüş. Evde annem vardı. Sokakta top oynanmaz. Bu sütte su var. Yurtta sulh, cihanda sulh... (Atatürk)
Bağlaç Olan ki’nin Yazılışı
Bağlaç olan ki ayrı yazılır: bilmem ki, demek ki, kaldı ki vb.
Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. (Atatürk)
Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.
Birkaç örnekte ki bağlacı kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örneklerden çünkü sözünde ek aynı zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.
Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Ders bitti, zil çaldı mı ki? Seni öyle göreceğim geldi ki.
Bu açıklamada da aynı yanlışlık, aynı eksiklik var. “Ki”, bir sözcük; Türkçede iki görevde kullanılır: Bağlaç ve ilgeç (edat). Böyle olunca “bağlaç olan ki” sözü yanlış. Belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki sözcüklerinde kalıplaşan da genellikle ilgeç (edat) görevindeki “ki”. Dilde “şüphe ve pekiştirme görevi” diye bir görev yok. Tümceye “kuşku (şüphe) ya da pekiştirme” anlamı katma var. Bu anlamı da ilgeç (edat) görevindeyken katar.
Bu açıklama şöyle olmalıydı:
“Ki” Sözcüğünün Yazımı
“Ki” sözcüğü, bağlaç ve ilgeç (edat) görevlerinde kullanılır ve ayrı yazılır; “ki” sözcüğünden sonra virgül (,) konulmaz:
"Öyle şeyler soruyordu ki samimi olup olmadığını anlayabilmek zordu.” (Sait Faik Abasıyanık)
“Sarışın kadın üşümüş olacak ki birden kalktı, rüzgârdan uçan eteklerini tuta tuta içeri kamaraya doğru yürüdü.” (Haldun Taner)
“– Geçenlerde bir doğan yavrusu tuttu ki!..” (Yaşar Kemal)
“‘Bulamaz ki.’ diye mırıldandı. (Peyami Safa)
Sen ki beni tanırsın, bu kötülüğü bana nasıl yakıştırırsın?
UYARI: Belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki, illaki sözcüklerinde kendisinden önce gelen sözcükle birleştiği için bitişik yazılır.
Soru Eki mı / mi / mu / mü’nün Yazılışı
Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar: Kaldı mı? Sen de mi geldin? Olur mu? İnsanlık öldü mü?
Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitişik olarak yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın?
Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.
UYARI: Birleşik fiillerde mi soru eki iki kelimenin arasına da gelebilir: Vaz mı geçtin?
“Soru eki mı / mi / mu / mü” sözünün doğru olmadığını virgülün kullanımıyla ilgili eleştirimizde açıkladık. (Bak. YAZIM KILAVUZU’NUN ELEŞTİRİSİ, 6. NOKTALAMA İŞARETLERİ) “Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumlarına uyar.” açıklamasında “gelenekleşmiş” sözü yerinde kullanılmamış, anlatımda pürüz oluşturmuş; “...gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır.” sözü, iyi değil. Anlatılmak istenen, “ayrı yazılmasının gelenekleştiği”dir.
Üçüncü paragraftaki “...sorudan başka görevlerde...” sözünde “görev” sözcüğü, yanlış kullanılmış çünkü “soru” bir “görev” değildir.
Bu bölüm şöyle olabilirdi:
Mı (Mi, Mu, Mü) Sözcüğünün Yazımı
Eski bir ek olan ve bu nedenle dört biçimi bulanan mı (mi, mu, mü), bugün sözcüktür; ilgeç (edat) ve bağlaç görevlerinde kullanılır; öteki sözcükler gibi ayrı yazılır: “Bu şiiri bana bulur, getirir misin oğlum?” (Mithat Cemal Kuntay) Bunları büyük ağabeyime söyler misiniz?
Komşular mı kurtardılar seni? Bir şiir gördüm mü onu hemen okumak istiyorum.
UYARI: Birleşik eylemlerde adla yardımcı eylemin arasına girebilir: Bana yardım mı edeceksin? Onu ret mi edeceksin? Bu işten vaz mı geçtin?
Mastarlara Gelen Eklerin Yazılışı
-ma / -me ile biten mastarlardan sonra -a / -e, -ı / -i eklerinden biri geldiğinde araya y koruyucu ünsüzü girer: çalışma-y-a, darılma-y-ı, kalaylama-y-a, okuma-y-a; görme-y-i, gülme-y-i, sevme-y-e, silme-y-i vb.
Adeylem (isim-fiil) için “mastar” sözcüğünün kullanımı tartışılabilir. Biz, Prof. Dr. Muharrem ERGİN’in görüşünü paylaşıyoruz: “... masdar Türkçenin bu fiil isimlerine uygun bir tabir değildir. Türkçede masdar diye ayrı bir kelime çeşidi kabul etmeye lüzum yoktur.” (TÜRK DİLBİLGİSİ, İst. Üni. Ede. Fak. Yay., İstanbul 1972, s. 185, § 264.)
Bu anlatım eksik, -lA araç durumu, -lA bağlama eki eki yok. Bunu da bir yana bırakalım; burada asıl üzerinde durulması gereken, yazımında sorun olan -mAk ekli adeylemler (isim-fiil). Bu yüzden, bu başlık ve açıklamalar aşağıdaki gibi olmalıydı:
Adeylemlerin (İsim-fiil) Yazımı
-mAk ekiyle türemiş adeylemlerden (isim-fiil) sonra ünlüyle başlayan bir ek getirilince adeylemin (isim-fiil) sonundaki /k/ sesi düşer; ek, -mA'ya dönüşür; ekle sözcük arasına -y- koruyucu ünsüzü girer: gör-mek-e > gör-me(k)-y-e, gör-mek-i > gör-me(k)-y-i, okumak-a > okuma(k)-y-a, görmemek-e > görmeme(k)-y-e vb.
-mAk'la türemiş sözcük, adeylem (eylemlik) değilse ve ünlüyle başlayan bir ek alırsa sözcüğün sonundaki /k/ sesi /ğ/'ye dönüşür: Önündeki yemeği bitir. Taze ekmeğe yağ sürüp yedi. Bu çakmağa gaz doldurmuş. Bu kaymağı pastaneden aldım. Kadın, yaşmağını düşürdü
ile’nin Yazılışı
ile, ayrı olarak yazılabildiği gibi kelimelere eklenerek de yazılabilir.
ile, ünsüzle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında i ünlüsü düşer ve büyük ünlü uyumuna uyar: bulut-la (bulut ile), çiçek-le (çiçek ile), kuş-la (kuş ile) vb.
ile, ünlüyle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında araya y ünsüzü girer ve başındaki i ünlüsü düşer: arkadaşı-y-la (arkadaşı ile), çevre-y-le (çevre ile), sürü-y-le (sürü ile), yapı-y-la (yapı ile) vb.
“İle” sözcük değil mi? Neden yukarıdaki başlıkta ve üç paragrafta, tümcenin ilk sözcüğü olmasına karşın küçük harfle başlatılmış? [Yukarıdaki açıklamalar hemen hemen bütün kılavuzlarda aynı. Tümce başında küçük harfle yazım da bir alışkanlık sanırım, 1965 Yeni İmlâ Kılavuzu, 11. baskı (1981) Yeni Yazım Kılavuzu ve Prof. Dr. Hasan Eren’in yazdığı İmlâ Kılavuzu’nda (1985) “sözcük” olarak belirtilmesine karşın tümce başında küçük harfle başlatılmış. Alışkanlık değilse “ile” sözcüğünü küçümsemişler mi dersiniz?]
“İle” bir sözcüktür, Türkçede ilgeç (edat) ve bağlaç görevlerinde kullanılır: Şiirleri ile herkesi büyülerdi. Ali ile Ahmet sokağın başında karşılaştılar.
SÖZCÜK VE EK DİLDE İKİ AYRI BİÇİMBİRİMDİR
Sözcük ve ek, dilde iki ayrı biçimbirimdir (morfem). Türkçede “ek” adı verilen biçimbirimlerin birçoğu sözcüklerdeki ses aşınmalarıyla oluşmuştur. Bu yüzden, ekle sözcüğü birbirinden ayırmak gerekir.
“İle” sözcüğü, ilgeç (edat) görevindeyken ekleşir ve -lA eki oluşur. İle sözcüğünün eke dönüşmüş biçimi Eski Türkçede bir örnekte vardır: bir-le. Eski Anadolu Türkçesi Dönemi’nden sonra ekleşme süreci hızlanmış, Osmanlıca Dönemi’nde ve sonrasında asıl araç durumu eki -n, işlekliğini yitirmiş; -lA tümüyle onun yerini almıştır. Bugün Türkçede araç durumu eki -lA’dır; -lA, öteki ekler gibi ünlü uyumlarına uyar: Oraya kardeşim-le gideceğim. Satıcıy-la kavga ettim. Sözleriy-le içimizi aydınlatırdı. vb.
Bu sözcüklerdeki -lA araç durumu ekine ilgeç (edat) demek, bilim dışı bir tutumdur. Türkçede ilgeç (edat), sözcüğün girdiği görevdir. İlgeçlerle (edat) durum ekleri aynı işlevdedir ama bu durum onları özdeş kılmaz. “Ben-ce yazamazsınız.” tümcesinde “ben” sözcüğü, “eşitlik durumu”ndadır; sözcükteki -CA, eşitlik durumunun (equative) ekidir. Bu tümceyle aynı anlama gelen “Bana göre yazamazsınız.” tümcesindeyse “bana göre” sözü bir ilgeç öbeğidir (edat grubu). “Göre” ilgeciyle -CA ekinin aynı anlamı yansıtması, onları özdeş kılmaz çünkü biri ektir; öteki sözcük. Biri sözcüğün parçası, öteki ilgeç (edat) öbeğinin tamlananıdır. Türkçede “durum” (hâl, cas), durum ekleriyle ya da eksiz olarak oluşturulan bir ad ulamıdır (katagori). İlgeçse (edat) adın girdiği bir görevdir, kendisinden önce gelen sözcük ya da sözle “ilgeç öbeği” kurar.
“İle” sözcüğünün bağlaç görevindeki kullanımı, ekleşerek bağlama eki olmuştur; bugün bağlama eklerinden biri -lA, öteki de ise sözcüğünün bağlaç görevindeki kullanımından ekleşen -sA’dır; bağlama ekleri -lA ve -sA, öteki ekler gibi ünlü uyumlarına uyar: Ağlamak-la gülmek, insanca iki eylemdir. Dostlarınız-la arkadaşlarınız sizi hiç unutmadılar. Çocuk becerikli, kardeşiy-se beceriksiz.
Bu tümcelerdeki -lA ve -sA ekine “bağlaç” diyemezsiniz çünkü bağlaç, sözcüğün girdiği görevidir.
Bu doğruları bir yana itip yukarıdaki açıklamaları yaparsanız bilimselliğinize gölge düşer.
Ek Fiilin Yazılışı
Ek fiilin çekimli biçimleri (idi, imiş, ise) ayrı yazılabildiği gibi bitişik olarak da yazılabilir.
Ünsüzle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında i ünlüsü düşer, ayrıca büyük ünlü uyumuna uyar: yorgun-du (yorgun idi), güzel-miş (güzel imiş), gelir-se (gelir ise) vb.
Ünlüyle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında araya y ünsüzü girer ve başındaki i ünlüsü düşer, ayrıca büyük ünlü uyumuna uyar: sonuncu-y-du (sonuncu idi), yabancı-y-mış (yabancı imiş), ne-y-se (ne ise) vb.
Ek-fiilin zarf-fiil eki almış biçimi olan iken ayrı yazılabildiği gibi kelimelere eklenerek de yazılabilir.
Eklenerek yazıldığında baştaki i düşer. Eklendiği kelimenin ünlüleri kalın olsa da -ken zarf-fiil ekinin ünlüsü ince kalır: başlayacak-ken (başlayacak iken), çalışıyor-ken (çalışıyor iken), durgun-ken (durgun iken), okur-ken (okur iken), olgun-ken (olgun iken), uyur-ken (uyur iken), yazar-ken (yazar iken); geliyor-ken (geliyor iken), gülmüş-ken (gülmüş iken), öğretmen-ken (öğretmen iken) vb.
iken, ünlüyle biten kelimelere bitişik olarak yazıldığında araya y ünsüzü girer ve başındaki i ünlüsü düşer: evde-y-ken (evde iken), okulda-y-ken (okulda iken), okumakta-y-ken (okumakta iken), yolda-y-ken (yolda iken) vb.
Yukarıdaki metinde bir yazım tutarsızlığı var; ek fiil mi, ek-fiil mi? Metnin başlığında ve birinci paragrafında “ek fiil”, dördüncü paragrafında “ek-fiil” biçiminde yazılmış. 2005 Yazım Kılavuzu’nda, “ek fiil”, 2012’de de “ek fiil”. Öyleyse “ek-fiil” yazımı doğru değil. “Eylem” yerine “fiil” sözcüğünü kullanmayı “12 Eylül Darbesi”nin armağanı (!) olarak belirtmiştim. 12 Eylül Anayasa’sı değiştiriliyor, “sivilleşiyor”; TDK de bu sivilleşmeye uyamaz mı? Bir de “iken”, sözcük değil mi? Sözcükse tümce başında neden küçük harfle başlatılmış? (Bu tür sözcükleri küçümseme alışkanlığı olsa gerek.)
Birinci paragraftaki “ek fiilin çekimli biçimleri (idi, imiş, ise)...” sözü yanlış. Bunlar “ekeylem”in çekimli biçimleri değil i- eyleminin çekimli biçimleri. Bunlar “ekeylem” değil yardımcı eylem. Bu yardımcı eylemler, adları görülen geçmiş zaman, öğrenilen geçmiş zaman ve koşul anlamlı yüklem yapar; yardımcı eylemdir, “ad”ı eylemleştirmez; yalnızca kendisinden önce gelen “ad”ın yüklem görevine girmesini sağlar: hasta i-di-m, hasta i-miş-sin, hasta i-se, hasta i-di-k, hasta i-miş-siniz, hasta i-se-ler vb. Çekimli eylemlerle hikâye, rivayet ve koşul birleşik çekimlerini kurar; buralarda da yardımcı eylem olarak ayrı yazılabilir: gel-i-yor i-d-i, gel-i-yor i-miş-sin, gel-i-yor i-se-k vb.
Bu yardımcı eylemler, ön seste ünlü yitimiyle ekleşince eklendiği sözcüğün son ünlüsüyle ünlü uyumlarına bağlanır ve “ekeylem” (ek fiil) adını alır: hasta-y-dı-m, hasta-mış-sınız, hasta-y-sa-n vb. Bu ekeylemlere de “görülen geçmiş zaman ekeylemi”, “öğrenilen geçmiş zaman ekeylemi”, “koşul ekeylemi” denir. Bugün “şimdiki zaman ekeylemleri” de i- eyleminin kaynağı olan er- (< är-) eyleminin geniş zaman çekimindeki (Eski Türkçede geniş zaman ve şimdiki zaman geniş zaman ekiyle bildirilirdi.) yardımcı eylemlerin ekleşmesiyle oluşmuştur. Örneğin bugün şimdiki zaman birinci kişi ekeylemi -Im, “är-ü-r men” yardımcı eyleminin ekleşmiş biçimidir: *Ädgü är-ü-r men (ben) (İyi-y-im.).
İ- eyleminden türetilen bir eylemsi vardır: İ-ken. Bu eylemsi, adlarla ve eylemlerle kullanılır: hasta i-ken, geliyor i-ken. Ekleşir, ekleşirken uyumlara direnir; yalnızca ince (ön) ünlüyle bitenlerde ünlü uyumlarına uyar: iyi-y-ken, bil-i-rken vb. Ekleştiği adı yan tümcecik yapar; çekim ekleriyle birleşerek -mIşken, -yorken, -mAktAyken; -rken, -Arken; -AcAkken, -mAlIyken belirteçeylem (zarf-fiil) eklerini oluşturur.
Geniş zaman ekeylemi -DIr, dur- (< tur-) eyleminin geniş zaman çekimi üçüncü kişisinin (dur-u-r < tur-u-r) ekleşmesiyle oluşmuştur: *Ädgü tur-u-r (İyi-dir.). Bu yüzden geniş zaman ekeylemi -DIr, geniş zaman anlamına bağlı olarak adlara ve eylemlere birbirine karşıt iki anlam katar: Pekiştirme, olasılık: Çocuk akıllı-dır. Çocuk bugün yorgun-dur. Adlarla yalnızca üçüncü kişi çekimleri vardır: hasta-dır, hasta-dırlar. Çekimli eylemlere “pekiştirme, kesinlik” ya da “olasılık”; ad ve ekeylemli (ek fiil) yüklemlere “pekiştirme” anlamı katar: O buraya gel-ecek-tir (kesinlik). Adam yola çık-mış-tır (olasılık). Sen hep hasta-sın-dır (pekiştirme).
1965 Yeni Yazım Kılavuzu’nda başlık “Ek Fiilin Kök ve Ek Olarak Yazılışı”, 1981 Yeni Yazım Kılavuzu’nda (11. baskı) başlık “Ekeylem (İmek)”, Prof. Dr. Hasan Eren’in yazdığı 1985 İmlâ Kılavuzu’ndaki başlık “imek ek fiilinin yazılışı”, 2005 Kılavuz’undaki başlık da “Ek Fiil Olan imek’in Yazılışı”. İyi ki değiştirmişsiniz bu başlığı. [Ayraç işaretinin 2. maddesinin bir örneğinde “imek” geçiyor: İmek fiilinin (ek fiil) geniş zamanı şahıs ekleriyle çekilir. Bunu görmemişsiniz. Sayın Şükrü Halûk AKALIN’ın kulakları çınlasın, “titizlik” böyle mi olur?]
“İmek” ses birleşimini kullanmak doğru değil çünkü böyle bir sözcük yok. -mAk, açık anlamlı eylem kök ya da gövdelerinin adını yapar; bu adlar birer sözcüktür ve dilde kullanılır: ağla-mak, gül-mek, oku-mak vb. Oysa i- eylemi, kapalı anlamlı tek eylemdir; anlamını çekimli biçimlerinde bir adla ya da eylemle ortaya çıkarır: cesur i-di-m, korkuyor i-miş-im vb. Ekler de kapalı anlamlıdır. Kapalı anlamı yaratan, bir biçimbirimin aşınmadır. İ- eylemi, er- ( > ir- > i- ) eyleminden aşınarak oluşmuştur. Bu yüzden i-mek ses birleşimini bir sözcük olarak kullanmak doğru değildir. Bu eylemin adı i- eylemidir.
Bu kadar açıklama yeter.
Bu açıklamalardan sonra yukarıdaki bölümün nasıl yazılması gerektiğini siz belirleyin ya da bu başlığı ve bu başlık altındaki anlatımı kaldırın.
Pekiştirmeli Sözlerin Yazılışı
Sıfat veya zarf görevindeki pekiştirmeli sözler bitişik yazılır: apaçık, apak, büsbütün, çepeçevre, çırılçıplak, dümdüz, düpedüz, gömgök, güpegündüz, kapkara, kupkuru, masmavi, mosmor, paramparça, sapasağlam, sapsarı, sırılsıklam, sırsıklam, sipsivri, yemyeşil vb.
2005 Kılavuz’unda başlık şöyle: Pekiştirmeli Sıfatların Yazılışı. 2012 Kılavuz’undaysa “Pekiştirmeli Sözlerin Yazımı”. Öyleyse “pekiştirmeli sıfat” sözü yanlış bulunmuş ve “pekiştirmeli söz” olarak değiştirilmiş. Görünüşte doğru bir işlem çünkü bu sözcükler genellikle sıfat ya da belirteç (zarf) tümleci görevinde kullanılır (“Görev” terimi ilk kez doğru kullanıldı.). Doğru da “pekiştirmeli söz”, kaçamak bir adlandırma. Burada “pekiştirmeli söz” olarak gösterilen sözcükler birer ikileme. Bu ikileme türüne “anlamsız bir sözcük oluşturularak kurulan ikileme” adı verilebilir. İkilemeyi oluşturan ögeler birleşir, birleşik sözcük oluşturur. Bunlara “pekiştirilmiş ad” da denebilir.
Anlamsız bir sözcük oluşturularak kurulan ikilemeler birkaç biçimdir:
a. /m/ sesiyle oluşturulan anlamsız sözcükle:
Sözcüğün ilk hecesi alınır, hecenin ilk sesi ünsüzse bu ünsüz atılır, yerine /m/ sesi konulur ve anlamsız bir sözcük oluşturulur. Bu anlamsız sözcük asıl sözcükten sonra getirilerek ikileme oluşturulur. Oluşturulan anlamsız sözcük, bu sözde “benzer şeyler” anlamını kazanır: ev m-ev, okul m-okul, düş m-üş, yol m-ol vb. İlk sesi /m/ olan sözcüklerle bu ikileme “falan”, “filan” belirsizlik adlarıyla kurulur: müzik falan, masa filan vb.
b. /m, p, r, s/ seslerinden uygun olanıyla oluşturulan anlamsız sözcükle:
Sözcüğün ilk hecesi alınır, hecenin son sesi ünsüzse bu ünsüz atılır; yerine /m, p, r, s/ selerinden uygun olanı konulur ve anlamsız bir sözcük oluşturulur. Bu anlamsız sözcük asıl sözcükten önce getirilerek ikileme oluşturulur. Anlamsız sözcük, ikilemede “çok, aşırı” anlamıyla ikinci sözcüğü pekiştirir. Bu ikileme, birleşik sözcüğe dönüşmüştür: dü(z)-m/düz, ka-p/kara, çı(p)-r/çıplak, mo(r)-s/mor vb.
c. /m, p, r, s/ seslerinden /p/ ve /a, e/ seslerinden biriyle oluşturulan anlamsız sözcükle:
Sözcüğün ilk hecesi alınır, hecenin son sesi ünsüzse bu ünsüz atılır; yerine /p/ ve /a, e/ seslerinden uygun olanı konulur ve anlamsız bir sözcük oluşturulur. Bu anlamsız sözcük asıl sözcükten önce getirilerek ikileme oluşturulur. Anlamsız sözcük, ikilemede “çok, aşırı” anlamıyla ikinci sözcüğü pekiştirir. Bu ikileme, birleşik sözcüğe dönüşmüştür: dü(z)-p-e/düz, ge(nç)-p-e/genç, sa(ğ)-p-a/sağlam, gü(n)-p-e/gündüz vb.
ç. /m, p, r, s/ seslerinden /r/ ve /ıl/ sesleriyle oluşturulan anlamsız sözcükle:
Sözcüğün ilk hecesi alınır, hecenin son sesi ünsüzse bu ünsüz atılır, yerine /r/ ve /ıl/ sesleri konulur ve anlamsız bir sözcük oluşturulur. Bu anlamsız sözcük asıl sözcükten önce getirilerek ikileme oluşturulur. Anlamsız sözcük, ikilemede “çok, aşırı” anlamıyla ikinci sözcüğü pekiştirir. Bu ikileme, birleşik sözcüğe dönüşmüştür: çı(p)-r-ıl/çıplak, sı(k)-r-ıl/sıklam vb.
Bu açıklamaların ışığında yukarıdaki açıklama şöyle olmalıydı:
Pekiştirilmiş Adların Yazımı
Pekiştirilmiş adlar, bir tür ikilemedir; birinci sözcükler tek başına anlamsızdır; ikileme içinde “çok, aşırı” anlamıyla kendisinden sonra gelen sözcüğü pekiştirir: düm/düz (çok düz, aşırı düz), ap/açık (çok açık), çır/çıplak (çok çıplak, aşırı çıplak) vb. İkilemeyi oluşturan sözcükler birleşik sözcük oluşturduğu için bitişik yazılır: dümdüz, yemyeşil, gömgök; apaçık, apak, kapkara, kupkuru, sapsarı, sipsivri; sırsıklam, çırçıplak; büsbütün, masmavi, mosmor; çepeçevre, düpedüz, güpegündüz, sapasağlam; çırılçıplak, sırılsıklam vb.