TDK "YAZIM KILAVUZU" ELEŞTİRİLERİ-5
- Hüseyin Toptaş
- 13 Eyl 2024
- 16 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 18 Eyl 2024
BÜYÜK HARFLERİN KULLANILDIĞI YERLER

UYARI: İki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz:
Bir zamanlar -bu zamanlar çok da uzak değildir, bundan on, on iki yıl önce- Türk saltanatının maddi sınırları uçsuz bucaksız denilecek kadar genişti. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
Bu sefer de onları -her zamanki yerlerinde bulmak ihtimaliyle- farkında olmadan aramıştım. (Ahmet Hamdi Tanpınar)
Bu uyarıda “açıklama cümleleri” sözü kullanılmış. Oysa virgül (,) ve kısa çizginin (-) kullanımlarında “ara söz”, “ara cümle” sözleri var. “İki çizgi arasındaki açıklama cümleleri büyük harfle başlamaz.” yerine “Ara tümceler, büyük harfle başlamaz.” denseydi “kavram tutarlığı” sağlanırdı. Öte yandan, bu uyarının ikinci örneğindeki kısa çizgiler arasındaki bölüm, “ara tümce” değil “ara söz”. Bu yüzden, ikinci örnek çıkarılmalı; şöyle bir örnek konulmalı: Bana kızınca -bu çok sık olurdu- “Senin aynadan gördüğünü ben ‘dıvardan’ görürüm.” derdin. Annemle birlikte “dıvar” sözünle alay ederdik. (Oğuz Atay)
İki noktadan sonra gelen cümleler büyük harfle başlar:
Menfaat sandalyeye benzer: Başında taşırsan seni küçültür, ayağının altına alırsan yükseltir. (Cenap Şahabettin)
UYARI: İki noktadan sonra cümle ve özel ad niteliğinde olmayan örnekler sıralandığında bunlar büyük harfle başlamaz: Bu eskiliği siz de çok evde görmüşsünüzdür: duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler... (Memduh Şevket Esendal)
A maddesine bağlanan “İki noktadan sonra gelen cümleler büyük harfle başlar.” açıklamasının ve altındaki “uyarı”nın yeri bizce burası değil iki nokta (:). (“Noktalama İşaretleri”yle ilgili eleştirimizde bu açıklamanın iki noktada olması gerektiğini belirttik.) Bu bölümde asıl sorun, açıklama ve uyarıdan sonra verilen örneklerde. Bu örnekler, bağlı oldukları açıklamalara uygun değil.
Birinci örnekte iki nokta (:) değil virgül (,) ya da noktalı virgül (;) kullanılmalıydı. Buradaki iki nokta, iki noktanın (:) “Bir tümceden sonra açıklama yapılacaksa tümcenin sonuna konulur.” işlevine uygun değil. İki noktadan sonra gelen “açıklama”, açıkladığı ögenin yerine kullanılabilmeli. Kullanılamıyorsa buraya iki nokta konulmaz çünkü iki nokta (:), matematikteki eşit (=) işaretinin yazımdaki karşılığıdır. Matematikte a = b ise b = a’dır. Bu yüzden iki nokta (:) konulan yerden önce ve sonra gelen bölümler birbirine denk (eşit) olmalı, biri ötekinin yerine geçebilmelidir.
Yukarıdaki örnekte üç tümce var:
I. “Menfaat sandalyeye benzer.”
II. “(Menfaat) [onu] Başında taşırsan seni küçültür.”
III. “(Menfaat) [onu] Ayağının altına alırsan [seni] yükseltir.”
Bu tümcelerin öznesi ortak: “Menfaat”. II ve III. tümceler, sandalyeyi kullanma biçimiyle “menfaat”in ilişkisini anlatıyor. “Benzer” yüklemli tümcelerle kurulan sıralı tümcelerde bu özellik her zaman vardır: Korku, alışkanlığa benzer; ne kadar kaçarsan kaç, seni kovalar.
Eski bir dostla yıllar sonra yeniden karşılaşmak, klasik bir romanı yeniden okumaya benzer; ya daha çok bağlanırsınız ona ya da “Nasıl sevmişim bunu, hayret!” dersiniz.
Bu örnekteki iki noktayı Cenap Şahabettin kullandıysa yanlış kullanmış. Bu kullanımı doğru sayıp buraya alan uzmanlar, iki noktayla (:) ilgili bilgilerini bir kez daha gözden geçirmeliler. Bu tür açıklamalar için iki nokta kullanıyorlarsa yazılarında bol noktalama yanlışı vardır. Kılavuz’daki bu açıklamaları yazan, örnekleri koyan uzmanlar, bu bilgileriyle örneğin 1985 ÖSS Türkçe Testi’ndeki şu sorunun bütün seçeneklerini “doğru” sayacaklardır (Ya 1985’te sınava girmişlerse...):
Aşağıdaki cümlelerin hangisinde iki nokta (:) yerinde kullanılmıştır?
A) Nereye gideceğini bilmiyordu: Sığınacak bir kapısı yoktu.
B) Dört yanı ormandı: Kuşlar ötüyor, çiçekler kokuyordu.
C) Derler ki: Emirler çeşmesi, Karaca’nın sazına uyup coşmuştu.
D) Karaca yaşlı adamın yüzüne baktı: Ak saçlı, ak sakallıydı.
E) Yeni bir ad verdiler Hasan’a: Karaca.
“Uyarı”nın altındaki örnek de üstteki açıklamaya uygun değil. Uyarı: “İki noktadan sonra cümle ve özel ad niteliğinde olmayan örnekler sıralandığında bunlar büyük harfle başlamaz.” diyor. Bu kez iki nokta doğru kullanılmış ama bu açıklamaya uygun değil. Örnek tümcedeki iki noktadan sonra gelen bölüm, “sıralanan örnekler” değil “eksiltili tümce”. Bu yüzden, iki noktadan sonra gelen tümcenin ilk harfi büyük olmalıydı: “Bu eskiliği siz de çok evde görmüşsünüzdür: Duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler...” Açıklayalım: Birinci tümcede “eksiklikler”den değil “bu eksiklik”ten söz ediliyor; bu eksiklik: “Duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler... [vardır])” ya da “Duvarlarda çiviler, çivi yerleri, lekeler[in] [varlığıdır.])” Görüldüğü gibi, örnek sıralama yok; eksiltili tümce var. Tümcenin sonundaki üç nokta da bunu gösteriyor. Bu örnek, asıl yerine alınmalı; yerine şöyle bir örnek konulmalı: Çuvaşçada 3. kişi iyelik eki, ünlü ile biten isimlerden sonra da -i’dir: aça “çocuk”, aç-i “onun çocuğu”, hura “kara”, hur-i “karası”, laşa “at”, laş-i “atı”... (Talat Tekin)
(İki noktanın kullanımıyla ilgili eleştirilerimiz için bak. YAZIM KILAVUZU’NUN ELEŞTİRİSİ,
NOKTALAMA İŞARETLERİ)
C. Özel adlar büyük harfle başlar:
1. Kişi adlarıyla soyadları büyük harfle başlar: Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Kâzım Karabekir, Ahmet Haşim, Sait Faik Abasıyanık, Yunus Emre, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Wolfgang von Goethe, Vilhelm Thomsen vb.
Takma adlar da büyük harfle başlar: Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman), Demirtaş (Ziya Gökalp), Tarhan (Ömer Seyfettin), Aka Gündüz (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi (Refik Halit Karay), Deli Ozan (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi (Peyami Safa), İrfan Kudret (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık) vb.
Önerimiz şu: Daha kolay öğrenilebilmesi, uygulanabilmesi için kesme işareti (’) buraya alınmalı; kesme işaretinin kullanılmadığı “kurum, kuruluş, kurul, birleşim, oturum adları”, “dil, lehçe adları”, “özel addan türeyen adlar” son üç maddeye konulmalı ve örneklerde, kuraldaki ekler kesmeyle ayrılmalı; çokluk eki ve yapım ekleri bitişik yazılmalı:
C. Özel adlar büyük harfle başlar:
Özel adlara getirilen iyelik ve durum ekleriyle ekeylemler (ek fiil) -son üç maddede belirtilen özel adlar dışında- kesme işaretiyle (’) ayrılır.
Özel adlara getirilen çokluk eki, yapım ekleri ve bu eklerden sonra gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılmaz.
Özel adlar şunlardır:
(Bu maddenin ikinci paragrafındaki “takma ad” birinci maddenin içine alınmalı.)
1. Kişi ad ve soyadları, takma adlar, lakaplar büyük harfle başlar:
Mustafa Kemal Atatürk, Kaşgarlı Mahmut’tan, Kadı Burhaneddin’e, Yunus Emre’yle, Karacaoğlan’ı, Âşık Ömer’imiz, Ahmet Haşim’in, Sait Faik Abasıyanık’tır, Wolfgang von Goethe’ydi, Vilhelm Thomsen’mış vb. Atatürkler, Sait Faikler, Ahmetgil; “Karacaoğlan, Karacaoğlanca konuşur türkülerinde.”
Muhibbi’nin (Kanuni Sultan Süleyman), Demirtaş’ı (Ziya Gökalp), Tarhan’a (Ömer Seyfettin), Aka Gündüz’le (Hüseyin Avni, Enis Avni), Kirpi’den (Refik Halit Karay), Deli Ozan’dır (Faruk Nafiz Çamlıbel), Server Bedi’ydi (Peyami Safa), İrfan Kudret’miş (Cahit Sıtkı Tarancı), Mehmet Ali Sel (Orhan Veli Kanık); Yedi Bela Cemil, Fosforlu, Jilet, Ustura Kemal vb. Muhibbiler, Deli Ozanlar, Fosforlular... İncelerin Mehmet, Yörükoğlunun Hüseyin, Sütçülerin Hüsnü ...
2. Kişi adlarından önce ve sonra gelen unvanlar, saygı sözleri, rütbe adları ve lakaplar büyük harfle başlar: Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Kaymakam Erol Bey, Dr. Alâaddin Yavaşça; Sayın Prof. Dr. Hasan Eren; Mustafa Efendi, Zeynep Hanım, Bay Ali Çiçekçi; Mareşal Fevzi Çakmak, Yüzbaşı Cengiz Topel; Mimar Sinan, Fatih Sultan Mehmet, Genç Osman, Deli Petro vb.
Akrabalık adı olup lakap veya unvan olarak kullanılan kelimeler büyük harfle başlar: Baba Gündüz, Dayı Kemal, Hala Sultan, Nene Hatun; Gül Baba, Susuz Dede, Telli Baba vb.
UYARI: Akrabalık bildiren kelimeler küçük harfle başlar: Tülay ablama gittim. Ayşe teyzemin keki çok güzel.
Anadolu’da XV. yüzyıldan bu yana kullanılan Türkçe “san” sözcüğü varken Arapçada “kenar yazısı, etiket, belirteç, simge, lakap” anlamında kullanılan “unvan” sözcüğünde neden direniliyor (1965 Yeni İmlâ Kılavuzu’ nda da “unvan” kullanılmış.); bunu anlamak zor. “San” sözcüğünü kullanıp “unvan”ı ayraç içerisinde gösterebilirdiniz.
“Akrabalık bildiren kelimeler büyük harfle başlamaz: Tülay abla, Ayşe teyze, Fatma nine, Kemal dayı, Saim amca, Ali enişte.” kuralı bir kez daha tartışılmalı bence. Türkçede “akrabalık adları”, akrabalık ilişkilerini bildirmekle birlikte “saygı” sözcükleridir. Kimi yerlerde kendi köy, kasaba ya da kentlerinden bir kadının, aralarında hiçbir akrabalık ilişkisi bulunmamasına karşın, evlendiği yabancıya “enişte” diye seslenmeleri, bizdeki akrabalık adlarının saygı sözcüğü olarak kullanımını çok iyi gösterir. Bizce bir akrabalık adı, ister saygı ister akrabalık ilişkisini anlatsın, bir kişi adına bağlı olduğu sürece “özel ad” niteliği taşır; bir kişiye özgüdür. Örneğin herhangi birine “Ali Bey!” biçiminde seslendiğinizde “bey” nasıl “Ali” özel adıyla “özel ad” oluyorsa “Ali Amca!”daki “amca” da öyle “özel ad” olur. Buradaki “bey” ve “amca” sözcükleri aynı işlevdedir; birinci sözcüğü belirli bir kesim, ikinci sözcüğü de geniş halk kesimi kullanır.
Bu kural, 1965 Yeni İmlâ Kılavuzu’nda: “Saygı ve meslek unvanları büyük harfle başlar.” biçimindeydi, “akrabalık” adlarından söz edilmiyordu. Söz edilmediğine göre küçük harfle başlatılması gerekirdi. Örneklerin içinde “akrabalık” adı geçmiyordu.
1981Yeni Yazım Kılavuzu’ndaysa (11. baskı) şöyleydi: “Bir özel ada bağlı saygı sözcükleri, sanlar ve takma adlar, büyük harfle başlar.” Örneklerin içinde “akrabalık” adları yoktu. Okuyucular, bu kuralı kendilerine göre yorumluyor; “akrabalık” adlarını kimileri büyük harfle, kimileri küçük harfle başlatıyorlardı. Bu yüzden bu anlatım eksikti, yoruma elverişliydi. Yeni TDK, Yazım Kılavuzu’nu oluştururken 1965’ten bu yana belirsiz olan “akrabalık” adlarını kurala bağlamış ve küçük harfle yazılmasını kararlaştırmış. Oysa bu belirsizlik, bu sözcükleri özel adla birlikte kullanıldığı zaman da “tür adı” saymakla değil “özel ad” saymakla düzeltebilir; şöyle bir kuralla kalıcı kılınabilir:
Bir özel ada bağlı saygı sözcükleri, akrabalık adları, sanlar, rütbe adları, özel adla birlikte kullanıldığı zaman büyük harfle başlar:
Ali Bey’in, Mehmet Efendi’ye, Hatice Kadın’dan, Sayın Hasan Bey’le...
Hüsnü Amca’mız, Zühre Hala’m, Memiş Emmi’den...
Kadir Başkan’a, Müdür Ali Bey’de, Matematik Öğretmeni Zuhal Hanım’ın, Beşir Hoca’nın, Hasan Öğretmen’e, Avukat Bilal Görmüş’te, İç Hastalıkları Uzmanı Doktor Cemil’den, Heykeltıraş Mehmet Sarı’ydı, Ressam Burhan Doğançay’mış...
Yüzbaşı Ömer, Çınar Binbaşı’ya, Hüseyin Albay’ı, Yusuf Çavuş’tur ...
UYARI: Bir özel ada bağlı olmayan, özel adla birlikte kullanılmayan saygı sözcükleri, akrabalık adları, sanlar ve rütbe adları küçük harfle başlar:
Dün gördüğümüz beyefendi, bugün yine geldi.
Üst sokakta oturan halam, sık sık bize gelirdi.
O beldenin belediye başkanı, kıyıda oturanlara selam verdi.
Kimse müdür beyin ne dediğini anlamadı.
Dışarıda duranlardan biri, avukat beydi.
Genç bir yüzbaşı, orada oturanlara sorular soruyordu.
3. Cümle içinde özel adın yerine kullanılan makam veya unvan sözleri büyük harfle başlar: Uzak Doğu’dan gelen heyeti Vali dün kabul etti.
Böyle bir kural, yazım kargaşasına yol açar. Birincisi “cümle içerisinde” özel adın yerine (adıl göreviyle) kullanıldığını nasıl anlayacağız? Özellikle “makam veya unvan sözleri” sözü, geniş kapsamlı bir söz. Şu yazımlar doğru mu? Yukarıdaki kurala göre “unvan” olduğu için doğru. Böyle yazmazsak yanlış:
O paraları Şirket Muhasebecisi’nden aldım. İki yıl önce Dersane Müdürü, bana ödül verdi.
Okuldaki Matematik Öğretmeni, senin dayındı. Babanızla konuşan Yüzbaşı’nın adı neydi?
O yaşlı Ressam, çok güzel kedi resimleri yapardı. Bir gün, Heykeltıraş’la Avukat yan yana yürüyorlardı. Dün sabah Belediye Başkanı’nın yanına gittim. Bugün çarşıda Manav’la ayaküstü sohbet ettik. Her karşılaşmamda Hoca’mın elini öperim.
Bu kuraldan “unvan” çıkarılmalı; kural, “makam adı” ve makam adının bağlı olduğu “il, ilçe, bucak vb.” yerleşim birimi adlarıyla sınırlanmalı; bir uyarıyla şöyle olmalıdır:
3. Tamlayanı il, ilçe, bucak vb. bir yerleşim biriminin adı olan makam adları büyük harfle başlar:
Dün İstanbul Valisi’nin yaptığı açıklama... İzmir Defterdarı’na yapılan başvuru...Nazilli Kaymakamı, Omçalı Bucak Müdürü, Gündoğdu Köyü Muhtarı... Kemer Belediye Başkanı, İstanbul İSKİ Müdürü’nü...
UYARI: Özel ad kullanılmasa da cumhurbaşkanı ve bakanlık makam adlarının her sözcüğü büyük harfle başlar: Dün Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşma... Milli Eğitim Bakanı’nın ziyaret ettiği okullar... Bugün Devlet Bakanı’nı görmeye gelen çocuklar...
4. Saygı bildiren sözlerden sonra gelen ve makam, mevki, unvan bildiren kelimeler büyük harfle başlar:
Sayın Bakan,
Sayın Başkan,
Sayın Rektör,
Sayın Vali,
Mektuplarda ve resmî yazışmalarda hitaplar büyük harfle başlar:
Sevgili Kardeşim,
Aziz Dostum,
Değerli Dinleyiciler,
Yukarıdaki tümcede “makam” ve “mevki” sözcükleri anlamdaş, art arda kullanılması bu anlatımın özensizliğini gösteriyor. Gereksiz sözcük içeren anlatım, “duru” değildir. Duru olmayan anlatımlar, etkili ve inandırıcı olmaz.
Gelelim kurala. Bu kural da belirli makamlar düşünülerek konulmuş ama “unvan”la sınırları genişletilmiş. Bu kurala göre örneğin “Bahçıvan Rıza, bahçedeydi. Yarım saat sonra Sayın Bahçıvan’la çarşıda karşılaştık.” yazımı da doğrudur, “Sınıfımıza Sayın Müdür ansızın girdi.” yazımı da.
Kuralın ikinci bölümündeki anlatımla birinci bölüm birleştirilmeliydi ve kural şöyle olmalıydı:
4. Mektup, resmi yazışma ve söylevlerde seslenme (hitap) sözlerinin her sözcüğü büyük harfle başlar:
Biricik Kardeşim, Sevgili Dostum, Canımdan Çok Sevdiğim Arkadaşım, Ankara Fen Lisesi Müdürlüğüne, İzmir SGK Bölge Müdürlüğüne, Sayın Kaymakam'ım, Sayın Belediye Başkanı'm, Ey Beni Seven İnsanlar!
11. Gezegen ve yıldız adları büyük harfle başlar: Merkür, Neptün, Satürn; Halley vb.
UYARI: Dünya, güneş, ay kelimeleri gezegen anlamı dışında kullanıldıklarında küçük harfle başlar:
Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş. (Hüseyin Cahit Yalçın)
“Uyarı”da bilimsel bir yanlış var; ortaokul coğrafya bilgilerime göre “güneş” ve “ay” gezegen değil. Gezegenler -Güneş’e yakınlıklarına göre, sırasıyla- şunlar: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Pluto. Öyleyse “güneş”, “ay” sözcüklerinin “gezegen anlamı” yok; “gezegen anlamı dışında” nasıl kullanılacak?
Bu anlatım, 2005 baskısından hiç değiştirilmeden alınmış. Yedi yıl boyunca coğrafyacılar bu kuralı eleştirmedi mi? Eleştirmedilerse bu, Kılavuz’un okunmadığını; eleştirdiler de bu eleştiri önemsenmediyse bu da TDK’nin “eleştirileri küçümsediğini” gösterir. Bırakalım bu olasılıkları, bu Kılavuz'u hazırlayanların coğrafya bilgileri hiç mi yok? Olmayabilir, unutmuşlardır belki. Bir coğrafya kitabına bakamazlar mıydı? Bunlar, “Sunuş” yazısında Sayın AKALIN’ın “...Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük ve Yazım Kılavuzu Çalışma Grubu, yazımda yaşanan tartışmaları sona erdirmek ve herkesin benimseyeceği, kullanacağı yazım kurallarını ve yazım biçimlerini yaygınlaştırmak ilkesiyle her kuralın, her yazılışın üzerinde titizlikle durmuştur.” (Koyulaştırma işlemini biz yaptık.) sözlerini anlamsız kılıyor.
Bu kural şöyle olmalıydı:
11. Güneş, dünya, ay sözcükleriyle gezegen ve yıldız adları, gökbilim (TDK’ye göre gök bilimi) ya da coğrafya terimi olarak kullanıldıklarında büyük harfle başlar: Gezegenler -Güneş’e yakınlıklarına göre, sırasıyla- şunlardır: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Pluto. Dünya’ya en yakın yıldız, Güneş’tir. Yarın gece Ay tutulması olacakmış. Orion takımyıldızı çok bilinen bir yıldız kümesidir. Dünya, Güneş’in; Ay da Dünya’nın çevresinde döner. Bir kuyruklu yıldız olan Halley, Güneş sistemine en son 1986 yılında girmiştir; ölçümlere göre 2061 yılında yeniden görülecektir.
UYARI: “Güneş”, “dünya”, “ay” sözcükleri, gökbilim ya da coğrafya terimi olarak kullanılmadığı zaman küçük harfle başlar: Bu ev fazla güneş almıyor. Bir gün dünyayı dolaşacaktım. Geceleri ay ışığında uyurduk.
13. Yer adları (kıta, bölge, il, ilçe, köy, semt vb.) büyük harfle başlar: Afrika, Asya; Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu; İstanbul, Taşkent; Turgutlu, Ürgüp; Akçaköy, Çayırbağı; Bahçelievler, Kızılay, Sarıyer vb.
14. Yer adlarında ilk isimden sonra gelen ve deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler büyük harfle başlar: Ağrı Dağı, Aral Gölü, Asya Yakası, Çanakkale Boğazı, Dicle Irmağı, Ege Denizi, Erciyes Dağı, Fırat Nehri, Süveyş Kanalı, Tuna Nehri, Van Gölü, Zigana Geçidi vb.
UYARI: Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir, il, ilçe, belde, köy vb. sözler küçük harfle başlar: Konya ili, Etimesgut ilçesi, Uzungöl beldesi, Taflan köyü vb.
15. Mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak adlarında geçen mahalle, meydan, bulvar, cadde, sokak kelimeleri büyük harfle başlar: Halit Rifat Paşa Mahallesi, Yunus Emre Mahallesi, Karaköy Meydanı, Zafer Meydanı, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, Ziya Gökalp Bulvarı, Nene Hatun Caddesi, Cemal Nadir Sokağı, İnkılap Sokağı vb.
16. Saray, köşk, han, kale, köprü, kule, anıt vb. yapı adlarının bütün kelimeleri büyük harfle başlar: Dolmabahçe Sarayı, İshakpaşa Sarayı, Çankaya Köşkü, Horozlu Han, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Mostar Köprüsü, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı vb.
17. Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğunda, yer adının ilk harfi büyük yazılır: Hisar’dan, Boğaz’dan, Köşk’e vb.
Önce sözcük tutarsızlıklarından söz edelim. 14. maddede “yer adlarında ilk isimden sonra gelen ve deniz, nehir, göl, dağ, boğaz vb. tür bildiren ikinci isimler” sözünde hem Türkçe “ad” hem Arapça “isim” sözcüğünü kullanmanın tek gerekçesi olabilir: Ortaokul kompozisyon derslerinde yarım bilgili bir Türkçe öğretmeninin söylediği, aynı sözcükleri yinelemekten kaçınmak gerekir, tümcesi. Oysa “sözcük tutarsızlığı” anlatımı çirkinleştirir; okuyucuda: “Yazar, özensiz; çalakalem yazıyor.” izlemini yaratır. 17. maddede “özel isim” kullanılmış. Genel olarak “özel ad”, arada bir “özel isim”... Bu da bir başka terim tutarsızlığı. Bir yazım kılavuzunda, hem de örnek kullanımlar içeren bir kılavuzda, bunlar olmamalı.
13. maddede “yer adları” ayraç içesinde belirtilmiş: kıta, bölge, il, ilçe, köy, semt vb. Hemen alttaki uyarı da şöyle:
UYARI: Özel ada dâhil olmayıp tamlama kuran şehir, il, ilçe, belde, köy vb. sözler küçük harfle başlar: Konya ili, Etimesgut ilçesi, Uzungöl beldesi, Taflan köyü vb. Buradaki “vb.” “kent, kaza, bucak, nahiye, mezra” gibi yerleşim birimlerini düşündürüyor. Uyarıya göre, “Konya İli” değil “Konya ili”. “Baladız Köyü” değil “Baladız köyü” vb. Tamam, bu kolay anlaşılıyor. Biraz daha açalım: “Uzungöl beldesi Belediye Başkanı Abdullah” mı, “Uzungöl Beldesi Belediye Başkanı Abdullah” mı? “Taflan köyü Muhtarı Muzaffer Bey” mi, “Taflan Köyü Muhtarı Muzaffer Bey” mi?
Uyarıda şehir, il, ilçe, belde, köy sözcükleri var; kıta, bölge, semt sözcükleri yok. Bu durumda “Alsancak semti” mi, “Alsancak Semti” mi?“ Bir soru daha: “Asya Kıtası” mı, “Asya kıtası” mı? “Doğu Anadolu Bölgesi” mi, “Doğu Anadolu bölgesi” mi? “Hatay Semti” mi, “Hatay semti” mi? “Asya Kıtası”, “Doğu Anadolu Bölgesi”, “Hatay Semti” yazımlarının doğru olduğunu varsayalım; “Asya ve Avrupa kıtaları” mı, “Asya ve Avrupa Kıtaları” mı? “Doğu Anadolu ve Ege bölgeleri” mi, “Doğu Anadolu ve Ege Bölgeleri” mi?
Bizce “yer adlarının yazımı”nda bir karmaşa var. Karmaşanın nedeni, yazımda “yalın bir mantıksal tutarlık”ın olmaması. Çok sözcüklü yer adlarının bir bölümünün bütün sözcüklerini büyük harfle, bir bölümünün öteki harflerini büyük, sonundaki “tür adı”nı küçük harfle başlatırsanız bu tutarsızlık karmaşa yaratır. Örneğin “köy” sözcüğü bir tür adıdır ama bir özel ada bağlandığı zaman, yalnızca bir yeri, bir köyü bildirir; bir yeri bildirdiği için de -soyadı gibi- “özel ad” olarak düşünülebilir. Birden çok köyü karşıladığı zaman “tür adı” olur. “Mahalle”, “sokak” sözcüklerini, bu özelliğe bağlı olarak “özel ad” sayar, “il, kent, ilçe, kaza vb.” sözcükleri aynı durumdayken “tür adı” sayarsanız yazan kişi, bir kullanımı ötekine aktarır; sondaki tür adlarını büyük harfle de başlatabilir küçük harfle de.
17. maddedeki “Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğunda, yer adının ilk harfi büyük yazılır.” kuralı, yalnızca “İstanbul Boğazı”, “Anadolu Hisarı”, “Çankaya Köşkü” özel adları düşünülerek oluşturulmuş. Bir zamanlar “o” adılının büyük harfle yazılıp eklerin kesmeyle ayrılması, Atatürk için kullanımlarda olurdu; bu kullanımı da 1965 İmlâ Kılavuzu kurala dönüştürmüştü. Bu da onun gibi çok özel bir kural. Doğru değil. Böyle bir kural, şu tür kullanımların da doğru olarak benimsenmesine yol açar: “O gün Göl’e gitmek için yola çıktım (Göl: Burdur Gölü).” Dağcılar Dağ’dan inerken çok zorlanmışlar. (Dağ: Ağrı Dağı).” Bunları doğru sayarsanız yazım, içinden çıkılmaz bir duruma gelir.
Kılavuz’daki bir başka karışıklık da “yer adları”nın arasına “yapı” adlarının konulması. 13, 14, 15, 17. maddelerdeki kurallar “yer adları”yla, 16. madde “yapı” adlarıyla ilgili.
Buradaki karmaşık durum, bizim önerdiğimiz yazım biçimlerine uygun olarak şöyle düzeltilebilir:
13. Yer adlarının her sözcüğü büyük harfle başlar.
Yer adları şunlardır:
a. İl, ilçe, bucak, kasaba, belde, köy, mezra gibi yerleşim yerlerinin adları: İstanbul Şehri’nin, İzmir İli’nde, Konak İlçesi, Alaşehir Kazası’yla, Uzungöl Beldesi’ni, Kuruçay Köyü’nden, Çezik Mezrası’ymış. vb. İstanbullar, Ankaralar vb.
b. Meydan, semt, mahalle, bulvar, site, sokak gibi bir yerleşim yerine bağlı yer adları: Taksim Meydanı’na, Kızılay Meydanı’nda, Alsancak Semti’nin, Karaova Mahallesi, Şair Eşref Bulvarı, Güzel Yaşam Sitesi, 1375. Sokak’tan Çerezci Sokağı, vb.
UYARI: Rakamlı sokakların okunuşunda sayıya -ncI eki eklenir. Örneğin 175. Sokak, “yüz yetmiş beş sokak” biçiminde değil “yüz yetmiş beşinci sokak” biçiminde okunur.
c. Kıta, bölge, dağ, tepe, ova, yayla, deniz, ada, yarımada, göl, nehir, ırmak, akarsu, körfez, koy, boğaz, bel gibi bir coğrafya bildiren yer adları: Asya Kıtası’nın, Avrupa Kıtası, Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Ege Bölgesi’ne, Elmalı Dağı’ndan, Ağrı Dağı’yla, Tilkilik Tepesi, Konya Ovası, Topuk Yaylası’na, Ege Denizi, Kaşık Adası’nın, Tavşan Adası’ndan, Karaburun Yarımadası’nın, Van Gölü, Burdur Gölü, Seyhan Nehri, Aksu Irmağı, Antalya Körfezi’ne, Armutalanı Koyu, Dalyan Koyu’nda, Gülek Boğazı’dır, Çubuk Beli’ydi. vb.
ç. Batı, doğu, kuzey, güney; kuzeybatı, kuzeydoğu, güneybatı, güneydoğu yön adlarıyla iç, orta, iç batı sözcükleri, bir özel adın sıfatı olarak kullanıldığında yer, bölge bildirdiği için:
Orta Afrika’nın, Doğu Avrupa’nın, Batı Anadolu’ya, Kuzey Amerika, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ...
UYARI:
1. Tamlayanı birden çok özel ad olan tür adları küçük harfle başlanarak yazılır. Bu kullanımda çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılmaz. Asya ve Avrupa kıtalarını, İstanbul ve Çanakkeli boğazlarının, Konya ve Muş ovalarında, Serik ve Manavgat yaylalarına, Köroğlu ve Çeltikçi belleriyle ...
2. Bir yer adı, tamlamada yer alan tür adıyla kısaltıldığı zaman bu sözcüğün ilk harfi küçük olur: dağa, nehrin, tepeden, boğazdan, hisarın vb.
3. Yön adlarıyla iç, orta, iç batı sözcükleri bir özel adın sıfat olarak kullanılmadığı zaman küçük harfle başlar: Afrika’nın ortası, Avrupa’nın doğusu, Anadolu’nun batısı vb.
Yer adları böyle düzenlendikten sonra “yapı adları” kuralı, bizim yaptığımız eklemelerle 14. madde olarak buraya alınabilir:
14. Saray, köşk, han, kale, köprü, kule, anıt, apartman, köprüyol (viyadük) vb. yapı adlarıyla örenyer (tarihsel kalıntı) adlarının bütün sözcükleri büyük harfle başlar: Dolmabahçe Sarayı’nın, İshakpaşa Sarayı’nda, Çankaya Köşkü’yle, Horozlu Han’dan, Ankara Kalesi, Alanya Kalesi, Galata Köprüsü, Mostar Köprüsü’nün, Beyazıt Kulesi, Zafer Abidesi, Bilge Kağan Anıtı’nda, Lider Apartmanı, Alaçatı Köprüyolu’nda (viyadük); Efes Harabeleri, Güğü Höyüğü’nde vb.
UYARI: Tamlayanı birden çok özel ad olan tür adları küçük harfle başlanarak yazılır. Bu kullanımda çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılmaz: Dolmabahçe ve İshakpaşa saraylarında, Galata ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin, Bergama ve Efes harabelerinde vb.
24. Tarihî olay, çağ ve dönem adları büyük harfle başlar: Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele, Cilalı Taş Devri, İlk Çağ, Lale Devri, Cahiliye Dönemi, Buzul Dönemi, Millî Edebiyat Dönemi, Servetifünun Dönemi’nin, Tanzimat Dönemi’nde vb.
Birçok yerde yapmam gereken bir eleştiriyi buraya sakladım.
Türkçenin 1911’den bu yana bunca kazanımına karşın, büyük bir inatla -sAl ve -Al eklerini yok sayan, bu eki kullanmaktansa nispet /i/’sini [i:] kullanmakta direnen, bu nedenle Türkçe yazıma [î] harfini yeniden sokan Kılavuz hazırlayıcılarının bu tutumunu hiçbir gerekçe haklı kılamaz. Özellikle: “...belirtme durumu ve iyelik ekiyle karışmasını önlemek için kullanılır.” gerekçesi, sudan bir gerekçedir. Bununla birlikte “ya da”, “sözcük”, “ulus” gibi birçok sözcüğün Kılavuz açıklamalarına alınmaması, kullanılmaması, yok sayılması da hangi gerekçeyle olursa olsun doğru bir tutum değil. “Ya da”yı yanlış, çirkin bulabilir; “veya”yı beğenebilir, kullanabilirsiniz; bu özelliği, sizin biçeminiz (üslup) sayabiliriz ama anlatımınız Kılavuz’un açıklaması olunca iş değişir. Üstelik, kılavuz yazma, yayımlama görevi sizin tekelinizdeyse çok daha nesnel, çok daha bilimsel olmak zorundasınız. Anlatımınız “doğru” ve “iyi” olmalı. Kılavuz’un ön açıklamaları, örnek anlatımlardır; öğrencilere, öğretmenlere, aydınlara, yazarlara yön gösterir. Öyleyse büyük bir sorumluluk taşıyorsunuz. Anlatımınıza özen göstereceksiniz. Tutumunuz, dile yön vermeyi amaçlıyorsa dilin eğilimlerini göz önüne almak zorundasınız; dilin eğilimlerini yansız bir tutumla saptanmadan ona yön verilmez. Dil, kendi eğilimlerine karşı durarak ona yön vermek isteyenleri dinlemez. Blomfield’ın İngilizcede “sözdizimi dışı” birleşik sözcük belirlemesi vardır. Türkçedeki Fenerbahçe(si), Galatasa-ray(ı), Topkapı(sı), anneanne(si), babaanne(si), sütkardeş(i), sütanne(si), başörtü(sü), sacayak(ğ)(ı), şişkebap(ı), otoyol(u), tasdikname(si), ihbarname(si), pazubent(i), Şişhane(si) vb. birleşik sözcükler bu tanıma uygundur çünkü bunlar “sözdizimi” dışıdır. Türkçede hemen hemen her sözcüğün sıfat görevine girebilmesini, dilin, belirtisiz ad tamlaması biçimindeki kimi birleşik sözcüklerin sonundaki iyelik ekini aşındırma eğilimini görmezden gelerek örneğin “şişkebap”ı, 2005’te “şiş kebap”, 2007’de “şiş kebabı” biçiminde yazsanız bile kimse sizin kuralınızı dinlemez; “dilbilim” birleşik sözcüğünü “dil bilimi” olarak zorlarsanız bir süre sonra “Kılavuz’u değiştirelim.” diyen insanlarla karşılaşırsınız. Yadırgamayın sakın.
“Tarihî” yerine “tarihsel” sözcüğünü siz kullanmasanız da bu sözcük dilde yaygın olarak kullanılıyorsa bu kullanıma saygı göstermek gerekir. Kimi yanlışların, dile yerleşince “doğru”laştığını çok iyi biliriz. Bugün bas bas bağırararak yanlış bulduğumuz, “Kişi adılları (zamir) -çokluk üçüncü kişi dışında- -lA araç durumu ve -lA bağlama ekini ilgi durumu ekinden sonra alır.” kuralına aykırı olarak kullanılan benle, senle, onla, bizle, sizle sözcüklerini yok sayamazsınız. “En az çaba yasası” sizin yok saydığınızı, bir süre sonra yaygınlaştırır; “doğru” yapabilir. “Özel” sözcüğünün “-A özel” biçiminde kullanımını televizyon reklamlarından çıkarabildik mi? İkide bir kulaklarımızı tırmalayan “Maximum karta özel yüzde on indirim.” türü tümcelerin kurulmasını önleyebildik mi? Bu kullanımın, belki otuz yıl sonra, şöyle bir kurala dönüşmeyeceğini kim söyleyebilir: “Özel sözcüğü, kendisinden önce gelen yaklaşma durumu ekli (-A ) sözcükle ilgi kurar, ilgeç (edat) görevine girer.”
Yazmakta olduğum “Türkçe Dersleri”ne şu açıklamayı ve uyarıyı koydum (TÜRKÇE DERSLERİ, 2016’da Papatya Bilim Yayınlarından çıktı.):
Al-, Türkçenin değil Fransızca ve İngilizcenin yardımcı eylemidir. (Fransızca: Prendre un bain, une douche) (İngilizce: To take a shower, a bath; to have a shower) Bugün kimi kişiler, Fransızca ve İngilizcedeki kullanımları Türkçeye çevirmekte, banyo almak, duş almak ... sözlerini kullanmaktadırlar. Bu kullanımlar, Türkçenin doğasına, beğenilerine uymaz; Türkçe anlatımın güzelliğini örseler çünkü Türkçenin adla bileşik eylem oluşturan yardımcı eylemlerinin arasında al- yoktur.
Bu uyarının boşa gideceğini biliyorum.
Kitabımdan bir uyarı daha:
"Gibi" sözcüğü, İngilizce bir söyleyişten etkilenilerek (about five o'clock) "saat beş gibi" biçiminde kullanılmaktadır. Bu kullanım doğal değildir, özentidir. Türkçede aynı anlamı veren "sularında" ya da "doğru" sözcükleri vardır; İngilizce söyleyişten etkilenilerek oluşturulan "saat beş gibi" yerine ya "saat beşe doğru" ya da "saat beş sularında" sözleri kullanılmalıdır.
Bu uyarının da boşa gideceğini biliyorum. Dil, kendi yolunu kendisi çiziyor.
“Tarihsel” sözcüğünü kullansaydınız daha çok inandırıcı olurdunuz.
Gelelim kurala. “Tarihsel (tarihî) olay” sözünün anlamı geniş, neyin “tarihsel olay olduğunu, neyin olmadığını belirlemek güç. Kural şöyle olabilirdi:
24. Savaş, antlaşma, başkaldırı (isyan) vb. tarihsel olay adlarıyla çağ ve dönem adlarının her sözcüğü büyük harfle başlar: Kurtuluş Savaşı’nın, Millî Mücadele’ye, Otuz Yıl Savaşları, Lozan Antlaşması’ndan, 31 Mart Vakası’yla, Patrona Halil İsyanı’ydı, Cilalı Taş Devri’dir, İlk Çağ, Lale Devri’nde, Cahiliye Dönemi, Buzul Dönemi, Millî Edebiyat Dönemi, Servetifünun Dönemi’nin, Tanzimat Dönemi’nde vb.
Ç. Belirli bir tarih bildiren ay ve gün adları büyük harfle başlar: 29 Mayıs 1453 Salı günü, 29 Ekim 1923, 28 Aralık 1982’de göreve başladı. Lale Festivali 25 Haziran’da başlayacak.
Belirli bir tarihi belirtmeyen ay ve gün adları küçük harfle başlar: Okullar genellikle eylülün ikinci haftasında öğretime başlar. Yürütme Kurulu toplantılarını perşembe günleri yaparız.
Bu kural, Kılavuz’un 11. baskısında da böyleydi. Kuraldaki belirsizlik o baskıdan bu yana sürüyor.
Kuraldaki belirsizliği yaratan da “belirli bir tarih bildiren ay ve gün adları” sözü. Tarihi belirli kılan, gün ya da yıl rakamıdır. Kural şöyle yazılsaydı ve örneklere değişik yazım biçimleri konulsaydı belirsizlik ortadan kalkardı:
Ç. Yanında gün ya da yıl rakamı bulunan ay ve gün adları büyük harfle başlar:12 Ekim 1991; 27 Temmuz 2012, Cuma; 20 Kasım 2000, Pazartesi; 17 Mart, Cuma günü; 2 Nisan, Salı; Ocak’ın 7’sinde... Ağustos’un 3’ünde...1975 Mayıs’ı... Eylül 2012’den beri...
Yanında gün ya da yıl rakamı bulunmayan ay ve gün adları küçük harfle başlar: Bu haziran ayının son cumartesi günü, Çanakkale’de buluşacağız. Okullar, eylül ayının ikinci haftasında öğretime başlar. Bu pazartesi seninle konuşalım.
25. maddeden sonra gelen uyarılarılara şu açıklama eklenmelidir:
UYARI: Klasisizm, romantizm, realizm, natüralizm, sembolizm gibi yazın (edebiyat) akımlarının adları küçük harfle başlar: XVII . yüzyılda klasisizm akımı yazına (edebiyat) egemen olur. Emile Zola, natüralizmin özelliklerini birçok kitabında açıklamıştır. Jean Paul Sartre, varoluşçuluğun en önemli temsilcisidir. Yahya Kemal’de parnasizm etkisini şiirlerinin biçimine verdiği önemde görürüz.