top of page

TDK "YAZIM KILAVUZU" ELEŞTİRİLERİ-8

  • Hüseyin Toptaş
  • 15 Eyl 2024
  • 18 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 27 Eyl 2024


NOKTALAMA İŞARETLERİ-2

 (Üç nokta, soru işareti, ünlem işareti, eğik çizgi, tırnak işareti, kesme işareti)


5. ÜÇ NOKTA (...)

1. Anlatım olarak tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:

Ne çare ki çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveri­yordu da bu yanı... (Tarık Buğra)


“Anlatım olarak tamamlanmamış cümle” olur mu? Tümce, “anlatım”dır. Tümce ya tamamlanmıştır ya eksiltilidir? Başka bir tümce yoktur. Tamamlanmamış tümceye de “eksiltili tümce” -Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ’ın terimiyle “eksiltimli cümle”- denir. Buradaki örnek de yeteri kadar açık değil.

Üç noktanın temel işlevi, eksiltili tümceyi (Araya -m ekini getirmeye gerek yok.) bildirmektir. Bu nedenle üç noktanın birinci maddesi şöyle olmalıydı:

1. Eksiltili tümcelerin sonuna konulur:

Beyoğlu’ndayım. Daracık sokaklar... Geçmişin ihtişamını gizleyen yıkık dökük evler... Kaldırım kenarında, akşamdan kalma birinin unuttuğu kirli bir palto...

Haydi çocuklar aşıya... Lütfen bana bir çay...

– Nereye böyle?.. – Eve...

“Tenha, karanlık sokaklar... Soğuk rüzgârlarla karışık sık bir yağmur...” (Halit Ziya Uşaklıgil)

“Temmuz. Öğle vakti. Komşuda bir kadın sesi... Neye bağırdığı anlaşılmıyor.” (Memduh Şevket Esendal)

“Kenar mahalleler... Birbirine ufunetli (irinli) adaleler gibi geçmiş, yaslanmış tahta evler...” (Peyami Safa)

BİLGİ:

Eksiltili tümce, yüklemi olmamasına karşın varmış gibi algılanan tümcedir. Eksiltili tümceyle şimdiki zaman üçüncü kişi ekeylemli (ek fiil) tümceyi birbirine karıştırmamak gerekir. Şimdiki zaman üçüncü kişi ekeylemi (ek fiil), bugün eksizdir; adda anlam olarak vardır, onu yüklem yapar. Örneğin “Bugün hava güzel.”, “Bu çocuk çok akıllı.” tümcelerinin yüklemi “güzel” sözcüğü ve “çok akıllı” sözüdür; bu yüklemler şimdiki zaman üçüncü kişi ekeyleminin (ek fiil) anlamını taşır. Bu tümceler, tamamlanmış tümcedir ve bunlardan sonra nokta (.) konulur.

UYARI: Soru ya da ünlem bildiren eksiltili tümcelere konulacak işaretler şunlardır: ?.. ve !.. Bu tümcelerde nokta sayısı üçten az ya da çok olmaz.


2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten dolayı açık yazılmak is­tenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur: Kılavuzu karga olanın burnu b...tan çıkmaz.

Arabacı B...’a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu. (Ahmet Hamdi Tanpınar)

Yazım Kılavuzu’nda bir anlatım bozukluğu: “Sebepten dolayı”. 24. baskıda bu tümce şöyle: “Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten ötürü açıklanmak is­tenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur.” (Değiştirilen sözcükleri koyu yazdık.) Bu açıklamada da aynı anlatım bozukluğu var: “Sebepten ötürü”. “Ötürü” yerine, bu sözcüğün eş anlamlısı olan “dolayı” konulmuş. Neden? Türkçeleştirme kaygısı mı? Hayır, iki sözcük de Türkçe. Anlatım bozukluğu fark edilmiş de “dolayı” sözcüğünü koymakla bu bozukluğun giderileceği mi düşünülmüş? Kılavuz’un başında birçok kişinin adı geçiyor; 2005’ten 2012’ye, tam yedi yıl boyunca bu kişiler, Kılavuz’u böyle mi gözden geçirmişler? Sayın AKALIN’ın “titizlik” dediği bu mu?

Şimdi, anlatım bozukluğunun gerekçesini açıklayalım: “Dolayı” ve “ötürü” sözcükleri, bugün, kendisinden önce gelen uzaklaşma durumu ekli (-DAn) sözcük ya da sözcük öbeğiyle ilgi kurar; ilgeç (edat) görevine girer. “Dolayı”, “ötürü”, kendisiyle “ilgeç öbeği” (edat grubu) kuran, ilgeç (edat) öbeğinde tamlayan görevindeki bu sözcük ya da sözcük öbeğine “nedeniyle, sebebiyle” anlamını katar. Bu yüzden, “sebep”, “neden” sözcüklerinin uzaklaşma durumu ekli (-DAn) biçimleri, “dolayı”, “ötürü” sözcüklerinin tamlayanı olarak kullanılınca iki anlam çakışır; tümcede anlatım bozukluğu oluşur. Bu durum, “dolayı” ve “ötürü” sözcüklerinin yerine anlamları (nedeniyle, sebebiyle) konularak denetlenebilir: *Sebep nedeniyle, neden sebebiyle.

Bu kural şöyle yazılmalıydı:

2. Herhangi bir nedenle açıkça yazılmak istenmeyen söz ya da sözcüklerin yerine konulur:

O zaman anladım ki ben Beyoğlu’nda ... Oteli’ndeyim. Bu bahçe de İngiliz Sefarethanesi’nin bahçesidir. (Sait Faik Abasıyanık)

Kılavuzu karga olanan burnu b...tan çıkmaz. (Atasözü)

Burada ... adlı biriyle tanıştım; adam, bu kasabanın en zenginiydi.


3. Alıntılarda başta, ortada ve sonda alınmayan kelime veya bölümlerin yerine konur:

... derken şehrin öte başından boğuk boğuk sesler gelmeye başladı... (Tarık Buğra)

Bu maddedeki anlatım da iyi değil; “başta”, ortada”, “sonda” sözcükleri gereksiz. Şöyle kurulabilirdi:

3. Bir metinden yapılan alıntılarda atlanan bölümlerin yerine konulur:

"... Ger­çek sa­nat­çı­lar... düş­man­la­rı­nı bi­le an­la­mak zo­run­da­dır­lar... Yal­nız cel­lat­la­rın düş­ma­nı­dır­lar, baş­ka hiç kim­se­nin de­ğil..." (Al­bert CA­MUS, DE­NE­ME­LER, Say Yay., s. 51.)

“... İyi ve doğru Türkçede dönüşlülük zamirinin üçüncü şahsı ‘kendi’ değil ‘kendisi’dir...” (Muharrem ERGİN, TÜRK DİL BİLGİSİ, İst. Üni. Ede. Fak. Yay., İst. 1972, s. 272, §. 405.)

“...

Eşiklere oturmuş bir dolu insan

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.” (Cemal Süreya)


4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun hayal dünyasına bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur:

Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Üç noktanın böyle bir işlevi olamaz. “Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun hayal dünyasına bırakılması”, eksiltili tümcenin, kötü bir açıklamasıdır. Bir garsona: “Bana bir çay...” dediğinizde garsonun zihni, “sözün geri kalan bölümü” tamamlar ve garson, isteğinizi yerine getirir. “İfadeye güç katmak” sözü, belirsiz. Yalnızca bu söze dayanarak her tümceden, her sözden sonra üç nokta konulabilir; engelleyemezsiniz.

Bir kural belirlenirken yaygın kullanım elbette önemlidir ama bu kullanım, o işaretin temel anlamıyla bağdaşmalıdır. Yoksa, noktalama işaretlerini iyi öğrenememiş; kendilerine göre, “keyiflerince” kullanan kişiler yazar, sanatçı ya da öğretim üyesi olsalar bile bu kullanımları kurala dönüştürmek doğru değildir. Örneğin günümüzde bir gazetede köşe yazısı yazan bir yazar, yıllardan beri, kimi tümcelerinin sonuna yan yana iki nokta (..) koyuyor. Böyle bir işareti bir zamanlar Prof. Dr. Muharrem ERGİN de Üniversiteler İçin Türk Dili adlı kitabına koymuştu (Bak. Bayrak Yay., İst. 1997, s. 184.). Şimdi, yan yana iki noktayı (..) kullanan bir yazar, öneren de Türkçenin sayılı bilim adamlarından biri diye yeni bir noktalama işareti olarak kılavuza almak doğru mudur?

Üç noktanın 4. kullanım yeri olarak gösterilen yukarıdaki kuralın da üç noktanın kullanım yerlerini bilmeyen kişilerin kullanımlarına bakılarak oluşturulduğunu sanıyorum.

Yukarıdaki kural atılmalı, Kılavuz’da olmayan önemli bir kural bu maddeye konulmalı:


4. Bir­ta­kım bö­lüm­ler, ör­nek­ler sa­yıl­dık­tan son­ra gi­bi an­la­mın­da kul­la­nı­lır; bu durum­da üç nok­ta­dan son­ra gi­bi söz­cü­ğüy­le vb. (ve ben­zer­le­ri) kı­salt­ma­sı kul­la­nıl­maz:

Yine aynı şeyler, aynı işler; eve gideceğim, yemek yiyeceğim, annemin ilacını vereceğim...

Kimi adlar nitelik bildirir: güzel, iyi, kalıcı, yetişkin...

O dönemde birçok şair “hece”yle yazıyordu: Rıza Tevfik, Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem, Aka Gündüz, İhsan Raif, Şükûfe Nihal...

“Yaşanmış her acı, gerçekte, yaşanmış bir özel addır: Deniz gibi, Bülent gibi...” (Fethi Naci)


5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur:

Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar:

— Koca Ali... Koca Ali, be!.. (Ömer Seyfettin)


UYARI: Ünlem ve soru işaretinden sonra üç nokta yerine iki nokta konulması yeterlidir:

Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan. (Tarık Buğra)

Nasıl da akşam oldu?.. Nasıl da yavrucaklar sustu?.. Nasıl da serçecikler yuvalarına sığındı?.. (Necip Fazıl Kısakürek)

Üç noktanın “anlatımı pekiştirme” işlevi olamaz çünkü “anlatım” pekişmez, ancak anlam pekişebilir. Üç nokta, anlamı pekiştirmez.

Yukarıdaki örneklerin yalnızca birinde, Tarık Buğra’dan alınan tümcede kullanılan üç nokta doğru çünkü bu tümce “ünlem bildiren eksiltili tümce”. Ömer Seyfettin’den alınan konuşma şöyle yazılmalıydı:

— Koca Ali, Koca Ali be! (Ömer Seyfettin)

Necip Fazıl, alıntılanan metindeki noktalamayı kendisi yapmışsa yanlış yapmış; Kılavuz’u hazırlayanlar yapmışsa bu, hiç bağışlanır bir durum değil. Necip Fazıl’ın metni de şöyle noktalanmalıydı:

Nasıl da akşam oldu! Nasıl da yavrucaklar sustu[lar]! Nasıl da serçecikler yuvalarına sığındı! (Necip Fazıl Kısakürek)


6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır:

— Yabancı yok!

— Kimsin?

— Ali...

— Hangi Ali?

— ...

— Sen misin, Ali usta?

— Benim!..

— Ne arıyorsun bu vakit buralarda?

— Hiç...

— Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa!..

— !.. (Ömer Seyfettin)


UYARI: Üç nokta yerine iki veya daha çok nokta kullanılmaz.

Üç nokta için konulan bu kural da belirsiz. “Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplar” sözü de “eksiltili tümce”yi göstermektedir.

Yukarıdaki örnekte “Ali.” ve “Benim.” yanıtlarından sonra nokta yeterliydi çünkü “Ali” sözcüğü şimdiki zaman üçüncü kişi ekeylemli (ø) (ek fiil), “Ben-im.” sözcüğü de şimdiki zaman birinci kişi ekeylemli (ek fiil) yüklemdir. Bu sözcükler, birer tümcedir.

“Hiç...” yanıtıysa eksiltili tümcedir, “Hiç[bir] [şey] [yapmıyorum.]” tümcesinin eksiltilmişidir. Buraya konulan üç nokta (...) doğrudur.

“Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa[?]” tümcesinin sonuna yalnızca soru işareti konulmalıydı çünkü bu, tamamlanmış bir tümce.

Parçanın sonundaki !.. işaretindeki ünlem gereksiz, burada yalnızca üç nokta olmalıydı çünkü bu üç nokta da “herhangi bir nedenle açıkça söylenmek istenmeyen sözler”in yerine kullanılmış.

Bu metindeki noktalamayı Ömer Seyfettin yapmışsa kimi yerlerde yanlışlık yapmıştır; bu durum, o dönemin koşullarına bağlanarak bağışlanabilir. Metni Latin harflerine dönüştüren kişi, bu işaretlemeyi yapmışsa bu durum da o kişinin noktalama bilgisinin eksikliğini gösterir. Bu yüzden, bu metinlere bakılarak “kural” belirlenmez.

Bu kural, Kılavuz’dan çıkarılmalıdır.


6. SORU İŞARETİ (?)

1. Soru eki veya sözü içeren cümle veya sözlerin sonuna konur:

Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı? (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Atatürk bana sordu:

— Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz? (Falih Rıfkı Atay)


2. Soru bildiren ancak soru eki veya sözü içermeyen cümlelerin sonuna konur:

Gümrükteki memur başını kaldırdı:

— Adınız?


3. Bilinmeyen, kesin olmayan veya şüpheyle karşılanan yer, tarih vb. durumlar için kullanılır: Yunus Emre (1240 ?-1320), (Doğum yeri: ?) vb.

1496 (?) yılında doğan Fuzuli...

Ankara’dan Antalya’ya arabayla üç saatte (?) gitmiş.


UYARI: mı / mi ekini alan yan cümle temel cümlenin zarf tümleci olduğunda cümlenin sonuna soru işareti konmaz: Akşam oldu mu sürüler döner. Hava karardı mı eve gideriz.

Bahar gelip de nehir çağıl çağıl kabarmaya başlamaz mı içimi geri kalmış bir saat huzursuzluğu kaplardı. (Haldun Taner)


UYARI: Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur:

Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?

Üsküdar’dan mı, Hisar’dan mı, Kavaklardan mı? (Yahya Kemal Beyatlı)

Soru işaretinin 1. maddesine “soru eki veya sözü içeren cümle veya söz” sözünün konması şaşırttı beni. Bu kadar söze gerek var mı? Bir anlatımda burada sayılan kavramlar varsa o anlatım “soru tümcesi”dir. Bu maddeye örnek gösterilen iki tümce de “soru tümcesi”. 1. madde şöyle kurulmalıydı:


1. Soru bildiren tümcelerin sonuna konulur:

Niçin geç kaldın? Sana neden güveneyim? Bu konuyu nasıl anlatacaksınız? Buraya ne zaman döneceksiniz? Ne iş yapıyorsunuz? Ne kadar paranız var? Ne susuyorsunuz? Kaç kişisiniz? Kaçıncı katta oturuyorsunuz? Kaçar lira aldınız? Neyiniz var? Kaçınız hastasınız? Beni unuttun mu? Yarın sabah da gelecek misiniz? Sizi buraya Orhan mı gönderdi? İstanbul’a da mı gideceksiniz?

Soru işaretinin 2. maddesine konulan kurala uyan anlatım yok. Türkçe anlatımda vurguyla soru olmaz. Bu maddenin örneğine konulan yanıt tümcesi, “eksiltili soru tümcesi”; sonuna (?..) konulmalıydı: – Adınız?.. (Adınız [nedir]?)

Soru işaretinin 3. maddesindeki anlatım daha özenli olabilirdi:

3. Ve­ri­len bir bil­gi­nin ke­sin ol­ma­dı­ğı­nı, bun­dan kuş­ku du­yul­du­ğu­nu bil­dir­mek için ilgili söz, sözcük ya da tümceden sonra kul­la­nı­lır. Bu kullanımda ay­raç için­de de gös­te­ri­lebilir (?):

Yunus Emre (1240 ?-1320), (Doğum yeri: ?) vb.

1496 (?) yılında doğan Fuzuli...

Ankara’dan Antalya’ya arabayla üç saatte (?) gitmiş.

Birinci “uyarı”daki “mı / mi ekini alan yan cümle temel cümlenin zarf tümleci olduğunda” sözünde iki yanlış var: Birincisi, mı (mi, mu, mü), artık ek değil sözcüktür ve bu sözcük bizim yazdığımız biçimde yazılmalıdır. İkincisi, “mı (mi, mu, mü) ekini alan yan cümle” yoktur. Mı (mi, mu, mü) sözcüğü, “Akşam oldu mu sürüler döner.” ve “Hava karardı mı eve gideriz.” tümcelerinde bağlaç görevindedir; birincisi ikincisinin nedenini, koşulunu bildiren iki tümceyi bağlamıştır. Bu tümcelerde mı (mi, mu, mü) bağlacından önce gelen bölüm, bağımsız birer tümcedir. “Hava kararınca eve gideriz.” tümcesi, “Hava karardı mı eve gideriz.” tümcesiyle anlamca özdeştir ama anlamca özdeşlik, biçimce özdeşlik değildir. “Hava karar-ınca eve gideriz.” tümcesinde “hava karar-ınca”, belirteçeylemle (zarf-fiil) kurulmuş bir yan tümceciktir; görevi de belirteç (zarf) tümlecidir. Oysa “Hava karardı mı eve gideriz.” tümcesinde “Hava karardı.” bağımsız bir tümcedir; bu tümce “mı” sözcüğüyle ikinci tümceye bağlanmıştır.

Bu “uyarı” düzeltilmeli ve iki madde olarak yeniden düzenlenmeli:


UYARI:

1. Mı (mi, mu, mü) sözcüğünün bağlaç olarak kullanıldığı tümcelerin sonuna soru işareti konulmaz:

Hava karardı mı eve gideriz. O konuştu mu bülbüller susarmış.

2. Yanıt almak için kurulmayan, soru sözcüğünün anlatıma kesinlik, zorunluk, şaşma gibi anlamları katmak için kullanıldığı sözde soru tümcelerinden sonra soru işareti konulmaz:

Sen istersin de ben yapmaz mıyım!

Köşeyi dönünce babam birden karşıma çıkmasın mı!

Dalgın dalgın yürürken bir kireç çukuruna düşmeyeyim mi!

Nasıl gelmezmiş, gelmek zorunda.

Sen misin bunu söyleyen, tokatlar üst üste yüzümde patladı.

İkinci “uyarı”daki “sıralı ve bağlı cümleler” sözü de doğru değil. “Bağlı tümce” diye ayrı bir tümce türü belirlemek, yalnızca bağlaç kullanılan tümceleri bu türe sokmak, Türkçenin sözdizimine uymaz. “Bağlı cümle” olarak bilinen bütün tümceler ya bağımsız sıralı tümce ya da bağımlı sıralı tümcedir.


7. ÜNLEM İŞARETİ (!)

1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümle veya ibarelerin sonuna konur: Hava ne kadar da sıcak! Aşk olsun! Ne kadar akıllı adamlar var! Vah vah!

Ne mutlu Türk’üm diyene! (Atatürk)


2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur:

Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (Atatürk)

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriye­tini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Atatürk)

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı)

Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak bir devrin battığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)


UYARI: Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabi­leceği gibi cümlenin sonuna da konabilir:

Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken

Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel)


3. Alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen sonra yay ayraç içinde ünlem işareti kullanılır:

İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!).

Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor.


1. maddede “ibare (< Ar. ˁibāra)” sözcüğünü kullanmaya gerek var mı? Kullanım sıklığı yok denecek kadar azalan bu tür sözcükleri, Türkçenin Yazım Kılavuzu’nda kullanmak doğru mu? Karar sizin. “İbare”nin anlamı Güncel Türkçe Sözlük’te şöyle tanımlanmış: Bir düşünceyi anlatan bir veya birkaç cümlelik söz. “İbare”, açıklama, anlatım, yorum, tümce (cümle) sözcüklerinden uygun olanıyla Türkçeleştirilebilir. Güncel Türkçe Sözlük’teki tümcede de (Şu ibarelerin neresinde dilimizin şivesine uygunluk var?) tümce, anlatım anlamında kullanılmış. “Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma” gibi duyguları anlatan söz ya da tümce “ünlem” bildirir; bu sözcükleri sıralamaya gerek yok. (Bu kuraldaki anlatımın bir bölümü 1965 Yeni İmlâ Kılavuzu’dan: “Şaşırma, acıma, heyecan, emir gibi duyguları ve düşünceleri gösteren ve ünlem olarak kullanılan sözlerden sonra ünlem işareti konulur.” Bir bölümü de Prof. Dr. Hasan EREN’in 1985 İmlâ Kılavuzu’ndan: “Sevinç, kıvanç, acı, korku anlatan cümlelerin sonuna konur.”)

2. maddedeki “seslenme, hitap ve uyarı sözleri” de “ünlem bildirme”nin kapsamına girer. Bu yüzden, böyle ayrı maddeye gerek yok.

Bu iki maddedeki anlatım birleştirilmeli ve 1. madde şöyle olmalı:


1. Ünlem bildiren sözcük, söz ya da tümcelerden sonra konulur:

Ah! Of! Hey!

Aşk olsun! Vah vah!

Yürü, anca gidersin! Sakın konuşma! Hadi canım sen de! Hava ne kadar da sıcak! Ne akıllı adam! Ne çok konuşuyorsun be adam!

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriye­tini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Atatürk)

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı)

Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak bir devrin battığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)

3. maddedeki anlatım özensiz, “ünlem işareti”nin kullanım yerini anlatan bir tümcede “ünlem işareti” sözünü kullanmaya gerek yok. “Ayraç”ı neden “yay” sıfatıyla “yay ayraç” olarak kullanıyorsunuz, anlayamadım çünkü öteki ayraç “köşeli” sıfatıyla “ayraç”tan ayrılıyor: Ayraç, köşeli ayraç.

Bu madde şöyle yazılmalıydı:

2. Şaş­ma, kü­çüm­se­me, alay et­me, tersini anlatma ya da gü­ven­siz­lik bil­dir­mek için il­gi­li söz­cük­ten ya da tüm­ce­den son­ra ay­raç için­de (!) kul­la­nı­lır:

Bu bi­lim ada­mı (!) dil ko­nu­sun­da da ne ka­dar bil­gi­li (!) ol­du­ğu­nu bu söz­le­riy­le ka­nıt­lı­yor.

Aferin (!), ne güzel (!) anlattınız.

Bir günde üç yüz sayfalık bir romanı bitirdiğini (!) söyledi.


8. EĞİK ÇİZGİ ( / )

4. Dil bilgisinde eklerin farklı biçimlerini göstermek için kullanılır: -a /-e, -an /-en, -lık /-lik, -madan /-meden vb.


Dilbilgisinde (TDK’ye göre dil bilgisi) eklerin farklı biçimlerini göstermek, eğik çizginin işlevi değildir. Belki ikili eklerin arasına konulabilir: -r, -Ar / -mAz (gel-i-r gel-mez). Eğik çizgiyi kullanarak eklerin yan biçimlerini gösteren bir kişi vardır: Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ. Sayın KORKMAZ da dilbilim (TDK’ye göre dil bilimi) çalışmalarında gelenekleşen bir yazım biçimini kendisine göre değiştirmiş, eklerdeki /ı/, /i/ ünlü değişmelerini büyük harf [I] ve /u/, /ü/ değişmelerini büyük harf [U]’yla göstermiş; iki gösterimin arasına yan çizgi koymuştur. Örneğin dilbilimsel olarak -DIr biçiminde gösterilen geniş zaman ekeylemini (ek fiil) -DIr / -DUr biçiminde göstermiştir. Bu gösterim, kişiseldir. Kişisel bir biçim, biraz değiştirilerek Kılavuz’da kurala dönüştürülmemelidir. (Üstelik -lIk ekinin yazımında burada belirlediğiniz kurala uymamışsınız.)

Eklerin bütün biçimleri iki biçimde gösterilir:

a. Dilbilimsel (TDK’ye göre?..) çalışmalarda yaygın olarak kullanılan, düz, açık (geniş) ünlü değişmesini [A], kapalı (dar) ünlü değişmelerini [I], ötümsüz ötümlü ünsüz değişmelerini ötümlüsünün büyük harfiyle gösterme yoluyla. Örneğin -A, -An, -lIk, -mAdAn, -DI, -DIr , -lA-, -n- vb.

b. Geleneksel dilbilgisindeki (TDK’ye göre dil bilgisi) yazılan biçimiyle. Bu yazım biçiminde ek, ilk ünlüsünün alfabede gösterilen harfinin sırasıyla adlandırılır; yan biçimleri (alomorf, allomorph) ayraç içinde gösterilir: -a (-e), -dır (-dir, -dur, -dür; -tır, -tir, -tur, -tür), -dı (-di, du, dü; -tı, -ti, -tu, -tü) vb.

Eğik çizgi, özellikle ses bilgisinde önemli bir işlevde kullanılır. Eğik çizginin 4. maddesi kaldırılmalı; ses bilgisindeki işlevi, bir kural olarak 4. maddeye konulmalı:

4. Dilbilim ve dilbilgisi metinlerinde sesi harften ayırmak için seslerin başına ve sonuna konulur:

Türkçe sözcüklerin sonunda /b, c, d, g/ sesleri bulunmaz.

Türk­çe söz­cük­ler /c/, /f/, /ğ/, /h/, /j/, /l/, /m/, /n/, /p/, /r/, /ş/, /v/, /z/ ün­süz­le­riy­le baş­la­maz. Yan­sı­ma kök­ler­den tü­re­yen cı­vıl cı­vıl, cı­zır­tı, civ­civ, ci­ci, cırt­lak, lık lık, lö­pür lö­pür, mı­şıl mı­şıl, mi­yav­la­mak, vı­zır­da­mak gi­bi söz­cük­ler­le ha­ni, han­gi, hay­di, mut­lu, ne, ni­çin, na­sıl, ni­ne, nin­ni, var­mak, ver­mek, var söz­cük­le­ri Türk­çe­dir.


9. TIRNAK İŞARETİ (“ ” )

1. Başka bir kimseden veya yazıdan olduğu gibi aktarılan sözler tırnak içine alınır: Türk Dil Kurumu binasının yan cephesinde Atatürk’ün “Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” sözü yazılıdır. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin ön cephesinde Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” vecizesi yer almaktadır. Ulu önderin “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü her Türk’ü duygulandırır.

Bakınız, şair vatanı ne güzel tarif ediyor:

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır.

Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”


1. maddedeki anlatımda “başka bir kimse veya yazı”yla “olduğu gibi” sözleri, kuralı belirsizleştiriyor. Bir insan kendi tümcesini “aktarma tümce” olarak kullanamaz mı? Örneğin “Dün, kendime: ‘Ne yaptın be kardeşim! Sen böyle bir adam değilsin.’ dedim.” tümcesindeki kullanım, ne “başka bir kimse”den ne de “yazı”dan. “Olduğu gibi” sözü gereksiz. Bir yazıdan, kimi sözcükler, kimi tümceler atlanarak alıntı yapılamaz mı?

Ayrıca “tek tırnak işareti” başlığına gerek yok; tek tırnak (‘ ’), tırnak işaretinin yan biçimi olarak benimsenir. İçinde tırnak işareti bulunan bir anlatım, tırnak içine alınınca bu tırnaklar tek tırnak olarak gösterilir. Bu yüzden tek tırnak, tırnak işaretinin yan biçimidir.

Bu kural şöyle anlatılmalıydı:

1. Birinden ya da bir yazıdan aktarılan sözcük, söz, tümce ya da metin parçaları tırnak içine alınır; aktarılan metnin içindeki tırnaklar, tek tırnak (‘ ’) olarak gösterilir:

Aynadaki yüzüme baktım: “Yüreğin mi yırtıldı senin?” dedim

Yunus Emre: “Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı / Yağ ile bal ede bir söz” dizelerinde “söz”ün değerini en yalın, en özlü biçimde anlatır.

Albert Camus, Nobel ödülünü alırken yaptığı konuşmada: "İyi de­ne­bi­le­cek hiç­bir si­ya­sal dü­zen yok­tur bel­ki de ama de­mok­ra­si, bu dü­zen­le­rin en az kö­tü ola­nı­dır." demişti.

“‘Ka­şa­ğı’, en ha­fif ih­ti­mal­le ye­tiş­kin­le­rin bir za­man­lar dâ­hil ol­duk­la­rı ço­cuk­la­rın dün­ya­sı­nı, ço­cuk­ça za­lim­lik­le­ri na­sıl da unu­tu­ver­dik­le­ri­ni, ye­tiş­kin­ler­le ço­cuk­lar ara­sın­da na­sıl bir uçu­rum ol­du­ğu­nu ima eder.” (Fa­tih ÖZ­GÜ­VEN, Annenin Yokluğu: Kaşağı, BÜ­YÜ­ME­NİN TÜRK­ÇE TA­Rİ­Hİ, Me­tis Yay. s. 55.)

“Ya­zar ola­rak ‘kah­ra­man’ hâ­lâ ben­dim, ola­ğa­nüs­tü düş­le­ri­mi on­da can­lan­dı­rı­yor­dum.” (Je­an Pa­ul SAR­TRE, SÖZ­CÜK­LER, De Yay. s.104.)

James Joyce, “Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi”nde genç kahramanın güncesine şunları yazdırır: “Ey yaşam, hoş geldin! Milyonuncu kez gidiyorum karşılamaya deneyimin gerçekliğini ve dövmeye ruhumun örsünde soyumun yaratılmamış vicdanını.”


10. YAY AYRAÇ ( )

1. Cümledeki anlamı tamamlayan ve cümlenin dışında kalan ek bilgiler için kullanılır. Yay ayraç içinde bulunan ve yargı bildiren anlatımların sonuna uygun noktalama işareti konur:

Anadolu kentlerini, köylerini (Köy sözünü de çekinerek yazıyorum.) gezsek bile görmek için değil, kendimizi göstermek için geziyoruz. (Nurullah Ataç)


2. Özel veya cins isme ait ek, ayraçtan önce yazılır:

Yunus Emre’nin (1240?-1320)...

İmek fiilinin (ek fiil) geniş zamanı şahıs ekleriyle çekilir.

Bu işaretin adındaki “yay” sözcüğü atılmalı, gereksiz ve yaygın değil. İşaretler listesini hazırlayan uzman, bu işareti “ayraç” adıyla göstermiş.

1. maddedeki anlatım şöyle düzenlenseydi daha iyi olurdu:

1. Tümcenin ya da kendisinden önce gelen sözcüğün anlamını tamamlamasına karşın tümcenin kuruluşunda yer almayan sözcük, söz ya da tümceler için kullanılır.

Ayraç içine alınan tümcenin sonuna uygun işaret konulur:

“‘Kutadgu Bilig’de ‘til erdemi’ni (dil fazileti) anlatan bölümlerde, ‘til’ ve ‘könül’ (dil ve gönül) kelimeleri sık sık yan yana kullanılmış[tır].” (A. Dilâçar)

“Kadı Burhaneddin, bilindiği gibi, 14. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış (Doğum tarihi, yazarın kaydettiği gibi 1340 değil 8 Ocak 1345’tir, ‘İslam Ansiklopedisi’ndeki 1344 tarihi de yanlıştır.) ünlü bir siyaset, bilim ve edebiyat adamıdır.” (Talat Tekin)


2. maddede “özel veya cins isme” sözündeki “cins isim” sözü, bozuk yapılı bir terim; doğrusu “cins ismi”. İyi de neden Türkçe “ad” sözcüğü varken “isim” sözcüğünü kullanıyorsunuz? “Cins” sözcüğünü Türkçeleştirerek “tür adı” deseniz Türk Dil Kurumunun saygınlığı artmaz mı? Birçok yerde “ad” terimini kullanıyorsunuz; sözcük tutarlığı, Kılavuz’un değerini artırmaz mı? “Ait” sözcüğünün yerine iyelik eki kullanarak anlatımı durulaştırsanız kötü mü olur? (Özel adlarla tür adlarının ekler-i...) Bütün bunlar bir yana, burada 2. maddeye gerek var mı? 2. madde bir açıklama. Bu açıklama, kuraldan sonra “uyarı” biçiminde verilse daha iyi olmaz mıydı? Öte yandan, örnek tümcedeki “imek fiili” doğru bir adlandırma değil. Bugün, anlamını yalnızca çekimli biçimlerinde ya da ekleştiği biçimbirimlerde taşıyan, tek başına anlamını yitiren i- eylem köküne -mAk ekini getirerek hiçbir biçimde sözcük olarak kullanılmayan bir ses birleşimi (imek) yaratmak, dilin anlam düzenine aykırı bir tutumdur. “İ- eylemi”, doğru bir terimdir. Bir de i- eylemiyle ekeylemin ayrı ayrı biçimbirimler olduğunu unutmamak gerekir. (Bu konuda daha geniş açıklama için bak. YAZIM KILAVUZU’NUN ELEŞTİRİSİ-3 BAZI KELİME VE EKLERİN YAZILIŞI)

Bu kısa açıklamadan sonra “uyarı” metni şöyle düzenlenebilir:

UYARI: Ayracın bağlı olduğu sözün ya da sözcüğün eki, ayraçtan önce yazılır:

Geoge Bernard Shaw’un (1856 - 1950) Kemancı Heifitz’in konserini dinledik sonra Heifitz’e yazdığı mektupta şu sözler vardır: “Eşim ve ben konserinizle büyülendik. Böyle güzel çalmayı sürdürürseniz genç yaşta öleceğiniz muhakkak. Kimse tanrıların kıskançlığını kamçılamadan böylesine mükemmel çalamaz.”

Şimdiki zaman ekeylemleri (ek fiil) şunlardır: 1. kişi: -Im, 2. kişi: -sIn, 3. kişi: – ; çokluk 1. kişi: -Iz, çokluk 2. kişi: -sInIz, çokluk 3. kişi: –


12. KESME İŞARETİ ( ’ )

1. Özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri kesme işaretiyle ayrılır: Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’üm, Türkiye’mizin, Fatih Sultan Mehmet’e, Muhibbi’nin, Gül Baba’ya, Sultan Ana’nın, Mehmet Emin Yurdakul’dan, Kâzım Karabekir’i, Yunus Emre’yi, Ziya Gökalp’tan, Refik Halit Karay’mış, Ahmet Cevat Emre’dir, Namık Kemal’se, Şinasi’yle, Alman’sınız, Kırgız’ım, Karakeçili’nin, Osmanlı Devleti’ndeki, Cebrail’den, Çanakkale Boğazı’nın, Samanyolu’nda, Sait Halim Paşa Yalısı’ndan, Resmî Gazete’de, Millî Eğitim Temel Kanunu’na, Telif Hakkı Yayın ve Satış Yönetmeliği’ni, Eski Çağ’ın, Yükselme Dönemi’nin, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’na vb.

“Onun için Batı’da bunlara birer fonksiyon buluyorlar.” (Burhan Felek)

1919 senesi Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. (Atatürk)


Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman ekten önce kesme işareti kullanılır: Hisar’dan, Boğaz’dan vb.


Belli bir kanun, tüzük, yönetmelik kastedildiğinde büyük harfle yazılan kanun, tüzük, yönetmelik sözlerinin ek alması durumunda kesme işareti kullanılır: Bu Kanun’un 17. maddesinin c bendi... Yukarıda adı geçen Yönetmelik’in 2’nci maddesine göre... vb.


Özel adlar için yay ayraç içinde bir açıklama yapıldığında kesme işareti yay ayraçtan önce kullanılır: Yunus Emre’nin (1240?-1320), Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu) vb.


Ek getirildiğinde Avrupa Birliği kesme işareti ile kullanılır: Avrupa Birliği’ne üye ülkeler...


UYARI: Sonunda 3. teklik kişi iyelik eki olan özel ada, bu ek dışında başka bir iyelik eki getirildiğinde kesme işareti konmaz: Boğaz Köprümüzün güzelliği, Amik Ovamızın bitki örtüsü, Kuşadamızdaki liman vb.


UYARI: Kurum, kuruluş, kurul, birleşim, oturum ve iş yeri adlarına gelen ekler kesmeyle ayrılmaz: Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Dil Kurumundan, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanlığının; Bakanlar Kurulunun, Danışma Kurulundan, Yürütme Kuruluna; Türkiye Büyük Millet Meclisinin 112’nci Birleşiminin 2’nci Oturumunda; Mavi Köşe Bakkaliyesinden vb.

Kesme işareti, asıl kullanım yerine, özel adların yazımına alınabilir; burada işlevleri, örnekler azaltılarak yinelenebilirdi. (Bu önerimiz için bak. YAZIM KILAVUZU’NUN ELEŞTİRİSİ- 4. BÜYÜK HARFLERİN KULLANILDIĞI YERLER)

1. maddedeki “Özel adlara getirilen iyelik, durum ve bildirme ekleri, kesme işaretiyle ayrılır.” tümcesindeki “bildirme ekleri”nin TDK’nin “Terimler Sözlüğü”ndeki açıklaması şöyle:

“i- ek-fiilinin şahıslara göre çekiminde kullanılan, ad cümlelerinde özne ile yüklem arasında yargı bağı kuran ekler. Bu ekler 1. şahıs teklik ve çokluk çekimleriyle, 2. şahıs teklik ve çokluk çekimlerinde zamir kökenli -Im/-Um, -Iz/-Uz, -sIn-/-sUn, -sInIz, -sUnUz, 3. şahıs teklik ve çoklukta -DIr/-DUr, -DIrlAr/-DUrlAr’dır: Çalışkan-ım, iyi-y-im, doğru-y-um; tatlı-sın, kim-sin? çocuk-sun, yakın-dır, güzel-dir vb. Bildirme ekleri, olumsuz yargı için değil kelimesi üzerine getirilir. değil-im, değil-iz, değil-sin, değil-siniz, değil-dir, değil-dirler. vb. Ayrıca bk. ek-fiil.”

Bu açıklamadaki “ek-fiil” yazımının sizin yazımınızla bağdaşmadığını, “i- ek-fiili” sözünün yanlış bir terim olduğunu çünkü geniş zaman ekeylemi -DIr’ı dışladığını (-DIr, i- eyleminden değil dur- (< tur-) eyleminin geniş zaman çekiminden ekleşmiştir.), “değil-im” sözcüğünden önce iki nokta konulması gerektiğini, “değil-im” sözcüğü bir tümce olduğu için büyük harfle başlatılması gerektiğini, “... değil kelimesi üzerine getirilir.” sözündeki “değil kelimesi üzerine” sözünün (Neden “değil” sözcüğüne değil de “üzerine”? “Üzeri” neresi?) kötü bir anlatım olduğunu belirtelim. (Bu bölüm, Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ’ın “Gramer Terimleri Sözlüğü” adlı kitabından olduğu gibi alınmış: 2. baskı, s. 43. Bu eleştiriyi kim üstlenmeli? Sözlük’ü: “Hocam, hata yapmaz.” anlayışıyla denetleyen ve basımı için onay veren TDK’de görevli profesörler mi, metni TDK’nin sitesindeki “Terimler Sözlüğü”ne kitaptan olduğu gibi alan uzman mı, yazar mı? Size bırakıyorum.)


Şimdiki zaman ekeylemleriyle (ek fiil) geniş zaman ekeylemlerini (ek fiil) “bildirme ekleri” olarak belirlediniz, olabilir. Ne yapalım, böyle buyrulmuş! İyi de görülen geçmiş zaman (-DI), öğrenilen geçmiş zaman (-mIş), koşul (şart) (-sA) ekeylemleri (ek fiil) özel addan kesmeyle ayrılmayacak mı? [Bu ekler, Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ’a göre “ek-fiilin hikâye, rivayet ve şart biçimleri.” (Yazımı değiştirmedik.) Verdiği örnek de çalışkan-dım (< çalışkan i-dim). (Bak. yagy., s. 81.) Ada eklenen görülen geçmiş zaman ekeylemi “hikâye”, öğrenilen geçmiş zaman ekeylemi “rivayet” olarak adlandırılmış. Böyle bir adlandırma ve böyle bir örnek!.. Hayret, kimse “Gramer Terimleri Sözlüğü”ndeki bu yanlışı görmedi mi? Böyle bir dilbilgisi yanlışını bir öğrencim yapsaydı herhâlde ona Türkçe dilbilgisinden sıfır (0) verirdim.]


Bu madde iki biçimde kurulabilirdi:

a. Özel adlara getirilen çekim ekleri, -lAr çokluk eki dışında, kesme işaretiyle ayrılır.

b. Özel adlara getirilen iyelik ekleriyle durum ekleri ve ekeylemler (ek fiil) kesme işaretiyle ayrılır:

Örnekler de “Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler”deki sıraya uygun olarak sıralanmalıydı:

Mustafa Kemal Atatürk’ümüz, İsmet İnönü’den, Sait Faik’miş, Osman’dı vb.

Hürrem’in Muhibbi’si (Kanuni Sultan Süleyman), Demirtaş’tan (Ziya Gökalp), Server Bedi’dir (Peyami Safa) vb.

Zeynep Hanım’ınız, Bay Ali Çiçekçi’ye; Mareşal Fevzi Çakmak’ı Yüzbaşı Cengiz Topel’di, Türkçe Öğretmeni Ayla Hanım’dır.

Baba Gündüz’ün, Dayı Kemal’e Hala Sultan’dan, Nene Hatun’la vb.

Başbakan, İzmir Valisi’ni yanına çağırdı.

1. maddenin alt açıklamalarında yer alan “Yer bildiren özel isimlerde kısaltmalı söyleyiş söz konusu olduğu zaman ekten önce kesme işareti kullanılır.” tümcesindeki “özel isim”le açıklamadaki “özel ad” tutarsızlık yaratıyor. Buradaki de “özel ad” olmalıydı. “Söyleyiş” sözcüğü buraya oturmamış, “yazı”dan söz ediliyor. Bu anlatım şöyle olabilirdi: “Yer adları kısaltılarak yazıldığında çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır.” (Bu kuralla ilgili eleştirilerimiz için bak. YAZIM KILAVUZU’NUN ELEŞTİRİSİ, 4. BÜYÜK HARFLERİN KULLANILDIĞI YERLER

Birinci “uyarı”daki tümceyi birkaç kez okuduktan sonra ne anlatılmak istendiğini örneklerden çıkardım: “Sonunda 3. teklik kişi iyelik eki olan özel ada, bu ek dışında başka bir iyelik eki getirildiğinde kesme işareti konmaz: Boğaz Köprümüzün güzelliği, Amik Ovamızın bitki örtüsü, Kuşadamızdaki liman vb.”

Anlatılmak istenen şuymuş:

Belirtisiz ad tamlaması biçimindeki özel adlara getirilen iyelik ekleri, tamlanandaki üçüncü kişi iyelik ekini düşürür. Bu durumda kesme işareti kullanılmaz: Boğaz Köprü(sü)-müz > Boğaz Köprümüz, Amik Ova(sı)-nızda > Amik Ovanızda, Kuş/ada(sı)mız > Kuşadamızdaki liman vb.

Birinci uyarı yukarıdaki gibi olmalıydı. Bir de “3. teklik kişi” yerine “teklik üçüncü kişi” dizimi daha doğru değil mi? “Teklik” sözcüğü, “üçüncü kişi”nin sıfatı olmalı. Aslında “teklik” sözcüğünü “anlam ayırıcı” olarak kullanmaya gerek yoktur çünkü “çokluk” ayırıcısı olmadığı sürece “üçüncü kişi” sözü “teklik” belirtir.

İkinci uyarıda hem “kuruluş” hem “iş yeri” kullanılmış. “Kuruluş”, “iş yeri”ni de kapsar; ayrıca “iş yeri” sözünü kullanmaya gerek yok. Kılavuz’un “Büyük Harflerin Kullanıldığı Yerler” bölümünde “iş yeri” yok: “Kurum, kuruluş ve kurul adlarının her kelimesi büyük harfle başlar: Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Dil Kurumu, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Devlet Malzeme Ofisi, Millî Kütüphane, Çocuk Esirgeme Kurumu, Atatürk Orman Çiftliği, Çankaya Lisesi; Anadolu Kulübü, Mavi Köşe Bakkaliyesi...

Bu durum, şunu akla getiriyor: Kesme işaretinin bu uyarısını yazan uzman, “kuruluş”un, “iş yeri”ni kapsadığını bilmiyor da “iş yeri”ni de kendisi mi ekledi?


UYARI: Özel adlara getirilen yapım ekleri, çokluk eki ve bunlardan sonra gelen diğer ekler kesmeyle ayrılmaz: Türklük, Türkleşmek, Türkçü, Türkçülük, Türkçe, Müslümanlık, Hristiyanlık, Avrupalı, Avrupalılaşmak, Aydınlı, Konyalı, Bursalı, Ahmetler, Mehmetler, Yakup Kadriler, Türklerin, Türklüğün, Türkleşmekte, Türkçenin, Müslümanlıkta, Hollandalıdan, Hristi-yanlıktan, Atatürkçülüğün vb.

Bu uyarıda “diğer” sözcüğü gereksiz, çıkarılında anlatım “durulaşır.”


Burada asıl üzerinde durulması gereken çokluk eki -lAr. Bu ek, hem yapım hem çekim eki olarak kullanılır. Kişi adlarına hem çekim eki hem yapım eki olarak getirilebilir. Örneğin “Ben ‘Mehmet’ deyince sınıftaki ‘Mehmet-LER’ ayağa kalktılar.”, “Anadolu’daki öyküler yeni Yaşar Kemal-LER-i bekliyor.” tümcelerinde aynı adın çokluğunu bildirdiği için çekim ekidir. Oysa “Yarın akşam Mehmet-LER-de toplanacağız.” tümcesinde eklendiği kişi adının anlamını değiştirdiği, “aile, ev” anlamında kullandığı için yapım ekidir. Bu uyarıdaki “kural”, bu iki kullanımın da bitişik yazılmasını gerektiriyor. Olabilir mi? Neden olmasın?

4. Sayılara getirilen ekleri ayırmak için konur: 1985’te, 8’inci madde, 2’nci kat; 7,65’lik, 9,65’lik, 657’yle vb.

“Yazım” söz konusu olduğuna göre, bu maddede “sayı” yerine “sayı bildiren rakam” konulmalıydı:

4. Sayı bildiren rakamlardan sonra getirilen ekleri ayırmak için konulur: 1985’te, 7,65’lik, 657’yle, 2’nin, 1’in vb.


bottom of page