top of page

ÖSYM 2022 TYT TÜRKÇE TESTİ'NİN ELEŞTİRİSİ

  • Hüseyin Toptaş
  • 2 Eyl 2024
  • 22 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 27 Eyl 2024


GENEL DEĞERLENDİRME

Geçen yılın Türkçe Testi’ni eleştirmedim. Bu, geçen yılki Test’te yanlış görmediğim anlamına gelmiyor. Onda da birçok yanlış vardı. Bu yıl, ikisini birleştirip eleştirmek istedim ama bu da çok uzun olacaktı. Bir de MSÜ Sınavı Türkçe Testi var elbette, eleştirilerime onu da katsaydım eleştirilerim, bir kitap boyutuna ulaşacaktı. Bu yüzden yalnızca bu yılın Türkçe Testi’ni eleştirdim.


2020’deki birkaç eleştirimin göz önüne alındığı gördüm. 2021’deki eleştirimin girişinde şöyle uyarmıştım yetkilileri:


UYARI:

1. Soru kitapçıklarının (TYT, AYT) başındaki AÇIKLAMA başlıklı yazının 3. maddesindeki tümcede “puanlanırken” belirteç-eyleminden (zarf-fiil) sonra konulan virgül yazım yanlışı. O virgülü kaldırınız.

2. Soru kitapçığında kalıp olarak kullanılan dikdörtgen içerisindeki “35.-36. soruları bu parçaya göre cevaplayınız.” tümcelerinde birinci rakamdan sonra konulan nokta, yazım yanlışı. O noktaları kaldırınız. (Birkaç yıldır yapıyorum bu uyarıyı.)


Bunların 2021’de düzeltildiğini görünce sevindim.


Bu yılki Türkçe Testi’yle ilgili aşağıdaki belirlemelerim ve önerilerimin kimileri 2020’deki eleştirimde de var. Olsun, bir kez daha yazmakta yarar görüyorum:


Dil bilgisiyle ilgili sorular, dil bilinci

Dil bilgisi öğretilmeyen öğrencide dil bilinci oluşmaz. Buradaki bilinç, bilgilerin davranışa dönüştürülmesi anlamındadır. Siz dil bilgisi sorularını azaltınca okullarda, kurslarda dil bilgisi öğretimi önemsizleşir; dil bilgisi derslerinin süresi azaltılır. Türkçe, kan kaybeder. Lütfen en az on soru sorun, bu on soru bütün konuları kapsasın.

Bu yıl da yedi soru sormuşsunuz. Bunların dördü yazım ve noktalamayla ilgili. Öğrencinin edindiği birçok bilgiyi bir soruda ölçen soru yok bu testte. Birçok bilgiyi bir soruda ölçen sorular hem bilenle az bileni hem az bilenle hiç bilmeyeni ayırır.

Kısaca dil bilgisi sorularını yeniden düzenlemelisiniz.


Paragraf sorularının içeriği

2020’deki eleştirimde şunları yazmıştım:

Çoktan seçmeli bir testte paragraf soruları, öğrencide şu kazanımların davranışa dönüşüp dönüşmediğini ölçmeyi amaçlar:


Paragraf bilgisiyle ilgili davranışlar:


1. Düşünce paragrafının “bir ana düşünce”ye bağlı tümceler topluluğu olduğunu bilme.


2. Düşünce paragraflarındaki tümcelerin ana düşünceyle bağlarını doğru kurabilme.


3. Paragrafı oluşturan tümcelerin birbirleriyle kurduğu dilsel bağları (Metin dil biliminde buna “gönderimsel bağdaşıklık” deniyor.) görebilme.


4. Düşünce paragraflarında işlenen ana düşünceyi ve yan düşünceleri bulabilme.


5. Açıklama ve tartışma anlatım biçimleriyle kurulan paragraflarda yazarın başvurduğu tanımlama, örneklendirme, benzetme, tanık gösterme, alıntı yapma, sayısal verilerden yararlanma gibi anlatım yollarını ayırt edebilme.


6. Olay paragraflarında bir olayın başlangıcını, gelişme sürecini ve sonunu belirleyebilme.


7. Betimleme paragraflarında betimlenen insan, nesne ve öteki varlıkların sözcüklerle çizimini, yararlanılan duyuları, betimleyicinin anlatıma kattığı duygularını anlayabilme.


Okuduğunu anlamayla ilgili davranışlar:

Öğrenci dört yıl boyunca haftada en az dört saat öğrenim gördüğü lise Türk dili ve edebiyatı derslerinde sanat, yazın (edebiyat), bilim ve dil kültürünün temel kavramlarını edinmiş olmalıdır: Sanat nedir? Sanatçı (edebiyatçı, edip) ile yazar (muharrir, müellif) arasında anlatım yönünden nasıl bir ayrım vardır? İmge nedir? Yazında (edebiyat) imge nasıl tanımlanır? Sanat, gerçeği nasıl ele alır? Sanat gerçeğiyle yaşam gerçeği arasında ne gibi ayrımlar vardır? Bir sanat yapıtında içerik nedir, biçim nedir? Biçem (üslup) neden kişiliği yansıtır? Bir romanda, öyküde sözcüklerle çizilen her kahraman, her betimleme, her olay hangi art anlamları iletmek için vardır? Hoşgörü nedir? Sanat neden hoşgörü üzerine kurulur? Ulusallık nedir? Evrensele giden yol neden ulusalın içinden geçer? Bilim nedir? Bilimle sanat arasındaki ortak yön var mıdır? vb. Sanat, yazın (edebiyat), bilim ve dil kültürünün temel kavramlarıyla donanan öğrenci, bu konularda yazılmış metinleri, öteki konulardaki metinlere göre, kendisine verilen bir dakikalık bir sürede daha kolay anlar; yorumlar ve sonuçlara ulaşır.

ÖSYM’nin hazırladığı Türkçe Testi’ndeki yaklaşık otuz soru, işte öğrencinin bu davranışını ölçmeye yönelik olmalıdır. Soru ister öğrencinin imge çözüm gücünü yani düşünme gücünü ölçmeye ister bir metnin dil ve düşünce örgüsünü çözümleme gücünü ölçmeye yönelik olsun, seçilen tümcelerin, seçilen metinlerin bağlamını yukarıda sözünü ettiğimiz kültür oluşturmalıdır.


Bu sınavdaki sorular, bu genel ilkeye bağlı olarak hazırlanmış.


2020’deki eleştirimde şunları yazmıştım:


SONUÇ

Kırk soruluk bir testte bir sorunun bile yanlış olması, yukarıda anlattığımız temel ilkelere uygun olmaması, testin içerisinde yazım yanlışı, tutarsızlığı olması o soruları çözemeyen öğrencilerin sayısını artıracaktır. Bu durum, “aritmetik ortalama”yı etkileyecek; puanlamanın sağlıklı olmasını önleyecektir.

ÖSYM Türkçe testlerinin hiçbir tartışmaya yol açmayacak nitelikte hazırlanması gerekir. Bunun için şunlar göz önünde bulundurulmalı:


1. Dil bilgisi sorularının sayısı artırılmalı, dil bilgisinin bütün konuları altı yedi soruya sığdırılmalı, yazım ve noktalama soruları üçe indirilmeli.

2. Okuduğunu anlama metinleri seçilirken metnin Türkçe anlatımla, Türkçenin beğenilerine uygun bir biçemle (üslup) yazılıp yazılmadığına bakılmalı; Osmanlıca, İngilizce, Fransızca sözcüklerle yüklü metinlerden kaçınılmalı ya da bu nitelikli metinler, düzeltildikten sonra soruya dönüştürülmeli.

3. Metinler, sanat, yazın (edebiyat), dil ve bilim kültürü bağlamlı olmalı.

4. Soru hazırlayıcılar, biçemlerine (üslup) özen göstermeliler. Soru kökünü ve seçenekleri açık, duru, yalın bir anlatımla kurmalılar.

5. Soru hazırlayıcılar, dil bilgisi sorularıyla, paragraf sorularıyla okul ve kurslardaki Türkçe öğretimine yön verdiklerini unutmamalı; soruların doğru kurulmasına, Türkçe terimler kullanmaya önem vermeliler.

Bütün bu söylediklerim, daha doğru, daha iyi, ölçüm gücü daha yüksek Türkçe testleri hazırlayacağınıza yürekten inandığımın göstergesi.

Saygılarımla...


Bu yıl da aynı duygularla yazdım bu eleştiriyi; Türkçemiz için, Türkçemizin güzelliği bozulmasın, Türkçemiz bizi geleceğe taşısın diye.

Emekleriniz, sizi yüceltsin; onurlandırsın.

Sevgi ve saygılarımla... HÜSEYİN TOPTAŞ


a. Bu sorunun verisindeki “kalmadı” yükleminden sonra noktalı virgül konulmalıydı çünkü noktalı virgül, “Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayır­mak için konur.” (YAZIM KILAVUZU, TDK Yay., 2012, s. 31.)


b. Soru kökü, “Öğrenci anlar nasıl olsa!” anlayışıyla değil anlatılmak isteneni en doğru, en iyi iletecek biçimde kurulmalıdır: Bu tümcede boş bırakılan yerlere getirilebilecek sözcükler, aşağıdakilerin hangisinde sırasıyla verilmiştir?



a. Sorunun verisindeki noktalama işaretleri yerli yerinde, keşke bütün sorularda aynı özeni görebilseydik.


b. Verinin yazarı, ilk sıralı tümcesinin ikinci tümcesini (... birlikte ya da aynı şekilde veya bir kişinin diğeri sayesinde hissetmesi, duyması, etkilenmesidir.) birincisinin açıklayıcısı olarak düşünmüş ama düşüncesini tam olarak anlatamamış. Böyle olunca “açık” olmayan, “anlamı yazarının beyninde” bir tümce çıkmış ortaya. Soru hazırlayıcı, bu tümceyi çıkarmalı ya da düzeltmeliydi. Bu tümce şöyle düzeltilebilirdi:

Empati, başkasının duygularına eşlik etmektir; kişinin bir duyguyu başkasıyla birlikte ya da tek başına aynı biçimde yaşaması ya da bir durumu başkası sayesinde duyumsaması, o durumdan etkilenmesidir.


c. Bu belirsiz anlatımın soru hazırlayıcıyı da etkilediği, soruya yanıt olarak konulan sözün altı çizili imgeyi açıklamakta yetersiz kaldığından anlaşılıyor çünkü soru hazırlayıcı, bir imgeyi bir başka imgeyle açıklamaya çalışmış: Kendi sınırlarının dışındaki hayatları anlamak. Bu soruda “‘ben’in hapishanesinden çıkmak” sözünün anlamı, kişinin kendisini sınırlayan değer yargılarından, ön yargılarından uzaklaşmasıdır. “Ben”, kişinin kendi iç dünyasını yani duygularını, onu belirleyen ögeleri; “hapishane” sözcüğü de ön yargılarını, değer yargılarını anlatır. Empati, “başkalarının duygularına eşlik etmek” olduğuna göre bir insan, ancak kendi değer yargılarından, ön yargılarından uzaklaşarak başkalarının duygularına eşlik edebilir. Bir sonraki tümce de [“Geriye, kimle (Bu sözcük, “kiminle” olarak düzeltilmeliydi.) empati kurduğunu bilmek kalır.”] bu anlamı belirginleştiriyor.


ç. Seçeneklerdeki anlatımı özenle kurmak gerekiyor. A’daki tümce duru değil. Şöyle olabilirdi: Başkalarının duygularını anlamaya çalışmak. C’deki tümcenin neyi anlattığı belirsiz, “Kimin farklı bakış açıları?”, “Kimin ön yargılarını kırmak?” Bu seçenek şöyle kurulabilirdi: Başkalarının görüşlerine saygılı olmak.



Birinci tümcede nesne eksikliği anlam belirsizliğine yol açmış, tümce şöyle olmalıydı: Özellikle nezle veya grip olduğumuzda gündüz saatlerinde [kendimizi] görece (genellikle) daha iyi hissederken gece olduğunda hastalık belirtilerini (göstergelerini) daha şiddetli hissederiz.






a. Bu parçadaki altı çizili sözcüğü öğrencilerin büyük çoğunluğu ilk kez bu sınavda görmüştür. Soruyu hazırlayanın amacı, bu sözcüğü yaygınlaştırmak mı? Değilse soru hazırlayıcı, o sözcüğün yerine Türkçesini (tekdüze) koyabilir; bu sınavdan sonra kursların, sınav sorusu hazırlayan merkezlerin kıyıda köşede kalmış Osmanlıca (yek, Farsça; na sak, Arapça) sözcüklerle soru kurmalarını önleyebilirdi. Günümüzde toplumsal iletişim kanallarının, TV dizilerinin Türkçeyi nasıl kirlettiğini görüyoruz. Özellikle siz soru hazırlayıcılar, Türkçenin yükü, -ayrımında mısınız bilmiyorum- sizin omuzlarınızda. Türkçe, sizin özenli tutumunuzla, çabalarınızla kirlerinden arınmasa bile, daha az kirlenir çünkü bütün okullarda öğretmenler, kurslardaki öğreticiler, deneme kitapçığı hazırlayanlar, sizin Türkçenizin izinden gidiyorlar.


b. Verinin yazarı “karakter”le “tip”i karıştırmış. Birinci tümcede “karakter”den söz ederken ikinci tümcede sözünü ettiği karakter, “tip” olmuş. Aradaki ayrımın bilincinde değil mi acaba?

c. “Dair” sözcüğünü çok seven, biçeminin (üslup) ögesi kılan bir soru hazırlayıcı var. İkide bir karışımıza çıkıyor bu sözcük, bu sorunun B seçeneğindeki tümcede de var. 2020 sınavının Türkçe sorularını eleştirirken de bu duruma değinmiştim. “Dair” (/a/ uzun) gibi Arapça bir sözcüğün yerine kullanabileceğiniz “ilişkin” sözcüğü, “-lA ilgili” biçim birimi varken bu sözcüğü kullanmakta direnmek, bence iyi değil.

Seçeneklerde “unsur” yerine “öge”, “hâkim” yerine “egemen”, “his” yerine “duygu”, “hayatın normal akışı” yerine “yaşamın olağan akışı”, “hâl” yerine “durum”u kullansanız ne iyi olurdu!



a. A’daki tümce iyi değil çünkü gereksiz sözcük içeriyor. Şöyle kurulmalıydı: Kimi insanların çikolata, cips gibi yağlı yiyecekleri; kimilerinin ise karnabahar, brokoli gibi sebzeleri sevme[ler]inin [temel nedeninin genetik özellikler olduğu belirlenmiştir.]


b. B’deki tümcede “yaklaştığı” yerine “yaklaştıkları” kullanılmalıydı.

c. C’deki tümcede noktalı virgül yanlış kullanılmış, noktalı virgülün böyle bir kullanım yeri yok. Bu tümcede de “sevdiği” yerine “sevdikleri” kullanılmalıydı. Bir önceki seçenekte “saptanmıştır” kullanıldığı gerekçesiyle bu seçenekte Osmanlıca “tespit edilmiştir” kullanmaya gerek yoktu, “kanıtlanmıştır” sözcüğünü kullanabilirdiniz.


ç. D’deki tümcede “mutlu olduğu” yerine “mutlu oldukları” kullanılmalıydı.

d. E’deki “ifade edilmiştir” yerine “duyurulmuştur” kullanılabilirdi.

e. Anlatımda kimi sözcükleri yinelemekten çekindiğiniz durumlarda soru köküne o yüklemi koyabilirsiniz. Söz gelişi bu sorunun kökü şöyle kurulabilir, seçeneklere yüklemsiz sözler konulabilirdi: Araştırma sonuçlarından [ulaşılan] aşağıdaki [yargılardan] hangisi, bu sorular[ın] herhangi biriyle ilişkili değildir?


a. Veride Fransızcadan dilimize giren “talih, kader” sözcükleriyle eş anlamlı olarak kullanılan “şans” (Fr. chance) sözcüğünün anlamına uygun yerde kullanılmaması, anlatım bozukluğuna yol açmış. “Şansı” yerine “olasılığı” kullanılmalıydı. [Bu kullanım yaygınlaştı, demeyin; siz bir yanınızla “dilbilgici”siniz (TDK’ye göre “dil bilgici”, olabilir mi?).]

b. A’daki tümce “Hedeflerine başkalarının [düşüncelerine] aldırmadan ilerleyenler başarıya ulaşmada güçlük çeker[ler].” biçiminde, C’de tümce “İnsanlar kendi çıkarlarına uygun gördükleri şeyleri daha kolay benimseme eğilimindedir[ler].” biçiminde kurulabilirdi. E’deki tümcede “taviz” yerine “ödün” kullanılmalıydı.


c. Soruya yanıt olarak konulan D’deki tümceyi birkaç kez okumama karşın tam olarak anlayamadım: “Kendini gerçekleştirme yolunda atılan adımlar, toplumda yer edinme ihtimalini artırır.” Şu sorular takıldı aklıma, bir insanın “kendisini” gerçekleştirmesi ne demektir? Bu yolda atılan adımlar sözü neyi anlatıyor? Sonunda sorunun verisindeki özlü sözün anlamıyla aynı doğrultuda olan şu tümceyi kurdum: Başkalarının isteklerini değil kendi isteklerini gerçekleştirmek için uğraşırsan toplumda yer edinebilirsin. Bilmem, becerebilmiş miyim?



a. Verideki yan çizgi (/) kullanımının doğru olmadığını, kimi yazarların (söz gelişi Feridun Andaç) bu kullanımı alışkanlık edindiğini 2020’deki eleştirimde de yazmış; böyle bir işaretin Yazım Kılavuzu’nda bulunmadığını, bu yüzden böylesi bir sınavda kullanılmaması gerektiğini belirtmiştim. Bu eleştirim, amacına ulaşmamış.

b. Verinin V. tümcesindeki “zira” yerine “çünkü” kullanılabilirdi.

c. Buradaki soru kökünü de daha önce eleştirmiştim. Bu soru kökünde “cümlelerle ilgili” sözü, ancak “olarak” eylemsisiyle -DIr ek eylemine bağlanabilir. Bu sözü, “aşağıdakiler” sözcüğünün sıfatı görevine sokamazsınız çünkü bu sözcük, geleneksel dil bilgisine göre “adlaşmış sıfat”, bana göre “adıl”dır. Bu sözcüğün yerine geçtiği adı kullanırsanız yani “aşağıdaki [açıklamalar]dan” derseniz o durumda “numaralanmış tümcelerle ilgili aşağıdaki açıklamalar”, anlamlı bir söz (sıfat tamlaması) olur. Soru kökü ya “Bu parçada numaralanmış tümcelerle ilgili [olarak] aşağıdakilerin hangisi yanlıştır?” ya da “Bu parçada numaralanmış tümcelerle ilgili aşağıdaki [açıklama]ların hangisi yanlıştır? biçiminde kurulmalıydı.

Soru kökünde “cümle” sözcüğü geçtiği için seçeneklerde bu sözcük kullanılmamalıydı.


ç. A’daki tümce iyi değil, “... savaşın ardından” sözü doğal değil. Tümce şöyle kurulabilirdi: I.de Avrupa kentlerinin savaş sonrasındaki görünümü betimlenmiştir.

d. C ve D’de “isim” yerine güzelim “ad” sözcüğünü neden kullanmadınız?


a. Verideki ilk noktalı virgül yerine virgül kullanılmalıydı çünkü iki tümcede de virgül yok. İkinci tümcedeki noktalı virgül doğru kullanılmış.

b. Veride yine “dair’ sözcüğü var. “Dair” yerine “ilişkin’ sözcüğü kullanılmalıydı.

c. Birinci sıralı tümcede anlamca çelişen sözcüklerin bir arada kullanılması anlatım bozukluğuna yol açmış: “... tıpkı... gibi.” “Tıpkı” sözcüğü, çıkarılmalıydı.


ç. Soru köküyle seçenekler uyumlu değil çünkü “aşağıdakiler” durum eki değil durum adları.

Soru kökü şöyle kurulmalıydı: Bu parçada aşağıdaki “durum”lardan hangisinin eki yoktur?

d. Durum adlarından “ayrılma”nın yanına, ayraç içerisinde “uzaklaşma”, “yönelme”nin yanına, ayraç içerisinde “yaklaşma” sözcükleri konulmalıydı.

e. “Belirtme durumu” teriminin yanlış olduğunu 2020’deki eleştirimde gerekçesiyle açıklamıştım. Bir kez daha açıklıyorum:


“Belirtme durumu” teriminin yerine “yapma durumu” (Fr. accusatif) terimi kullanılmalıydı. [ÖSYM’nin okullarımızdaki Türkçe öğretimini yönlendirici kurum olduğunu çok iyi bildiğim için yapıyorum bu önerileri. Siz doğru terimler kullanırsanız Türkçe ve yazın (edebiyat) öğretmenleri de onları kullanır.]


“Belirtme durumu” terimi doğru mu?

Doğru değil. Neden doğru olmadığını TÜRKÇE DERSLERİ (Papatya Bilim Yay., İst. 2016, s. 256-257.) adlı kitabımda ayrıntılı olarak açıkladım. O bölümü de buraya alıyorum:


Nesne, -I ekini alarak eyleme bağlanırsa bu nesneye be­lir­ti­li nes­ne (BN) denir. Belirtili nesne, an­la­tı­cı­nın ve din­le­yi­ci­nin bil­di­ği, be­lir­li, bi­li­nen bir kavramdır. Örneğin “Ço­cuk, dün ev­de ki­tap(b)-ı oku­du.” tümcesinde sözü edilen ki­tap, an­la­tı­cı­nın ve din­le­yi­ci­nin bil­di­ği, be­lir­til­miş bir ki­tap­tır. Ki­tap sözcüğüne eklenen -I eki, be­lirt­me işlevindedir. Ekin bu işlevine bakarak ki­tap sözcüğünün eylemle ilişkisi, be­lirt­me du­ru­mu olarak adlandırılmamalıdır çünkü ki­tap sözcüğü, eksiz olduğu zaman da eylemle yap­ma iliş­ki­sindedir. “Ço­cuk ev­de dün ki­tap oku­du.” tümcesiyle “Ço­cuk ev­de dün ki­tap(b)-ı oku­du.” tümcesindeki ki­tap sözcüklerinin eylemle kurdukları ilişki aynıdır. Bu iki tümce arasındaki fark, ki­tap sözcüğünün anlatıcı ve dinleyici açısından konumu yani belirli, bilinen bir ki­tap olması ya da olmamasıdır. Ki­tap sözcüğü, eksiz kullanımında anlatıcının ve dinleyicinin bilmediği herhangi bir ki­ta­bı, bütün kitapları kapsayan genel bir ki­tap kavramını anlatırken -I ekini alınca belirli bir kitabı yani anlatıcının ve dinleyicinin bildiği bir kitabı anlatmaktadır. Bu özelliğine bakılarak -I ekine be­lirt­me eki denebilir ama nesne görevindeki sözcüğün belirtme durumunda olduğu söylenemez. Nesne görevindeki sözcük, ister belirtilmiş ister belirtilmemiş olsun, her zaman eylemle yapma ilişkisindedir ve yap­ma du­ru­mundadır. Yapma durumu da ek­li yap­ma du­ru­mu ve ek­siz yap­ma du­ru­mu olarak ikiye ayrılır. Ek­li yap­ma du­ru­mu, belirtili nesne; ek­siz yap­ma du­ru­mu da belirtisiz nesne görevindeki sözcüğün eylemle kurduğu ilişkiyi belirten terimlerdir.


a. Önce veride “değil” sözcüğünden sonra virgül koymayan yazarı ya da soru hazırlayıcıyı kutluyorum. Bağlaç görevindeki “değil”den sonra virgül konulmaz, tümcesini hemen her eleştirimde kullandım. Bu soruyu hazırlayan dostumuz, bu uyarıyı göz önünde bulundurmuş.

b. Dil bilgisinde “tür” ve “görev” terimlerinin içeriklerine uygun kullanılması gerektiğini TÜRKÇE DERSLERİ (İki kitap, Papatya Bilim Yay., İst. 2016, s. 211-214.) ve TÜRKLER İÇİN TÜRKÇE DİLBİLGİSİ (Papatya Bilim Yay., İst. 2019, s. 161-166.) adlı kitaplarımda uzun uzun anlattım. Bizdeki “sekiz tür” belirlemesinin serüvenini de açıkladım. Daha önceki yıllarda size gönderdiğim eleştirilerimde de bu konuya değindim ama testlerinizde aynı yanlış kullanım sürüyor. Ben bilimsel olanı, doğru olanı anlatmayı yılmadan sürdüreceğim.

Bu sorudaki bütün sözcüklerin “tür”ü “ad”dır. Bu adlar, I ve IV.de kendilerinden sonra gelen “ad”ın niteliğini bildirdiği için sıfat görevinde; II.de kendisinden önce gelen yaklaşma (yönelme) durumu ekli sözcükle kendisinden sonra gelen ad arasında ilgi kurduğu için ilgeç (edat) görevinde, III.deki sözcük, yüklem görevli “vardır” sözcüğündeki ek eylemi (-DIr) belirttiği için belirteç (zarf) tümleci görevindedir.

Bu bilgilerin ışığında soru kökündeki “tür” yerine “görev” sözcüğü kullanılmalı; yanıt olan seçenek de “sıfat, ilgeç (edat), belirteç (zarf) tümleci, sıfat” biçiminde kurulmalıydı.



a. Bu soru yanlış; yanıt olarak verilen D’deki sözcükler, soru kökünde belirtilen dizimi oluşturmaz.

Açıklayalım:

Soru hazırlayıcı D’deki “ortaya çıkarır” sözünü “yüklem” olarak belirlemiş. Bu belirleme doğru değil. Yüklem doğru belirlenmeyince tümcenin ögeleri de doğru belirlenmez.

Soru hazırlayıcının başvurduğu kaynak, TDK’nin genel ağdaki (TDK, Kılavuz’da ilk harflerini büyük yazdığı “genel ağ” sözünü, sitesindeki sözlükte özel ad olmaktan çıkarmış.) sözlüğü olmalı. Birçok yanlış içeren bu sözlükte “ortaya çıkarmak”, “Deyimler, Atasözleri veya Birleşik Fiiler” başlığı altına alınmış; anlamı da şöyle gösterilmiş:

delilleriyle göstermek, ispat etmek: "Bu işteki uygunsuzluğu daha iyi ortaya çıkarmak için bir mukayese yapalım." - Nâzım Hikmet (Nâzım’daki düzeltme işaretini ben koydum.)

Bu söz, TDK’ye göre deyim mi, “birleşik fiil” mi? Yoksa Tahir Nejat Gencan’ın “De­yim Bi­çi­min­de Öbek­leş­miş Ey­lem­ler” ve Zeynep Korkmaz’ın “Anlam Kaymasına Uğramış ve Deyimleşmiş Olan Birleşik Fiiller” dediği sözler mi?

Bu iki belirleme de bilimsel değil. Bunların neden doğru olmadığı TÜRKÇE DERSLERİ (s. 232-235.) adlı kitabımda gerekçeleriyle uzun uzun anlattım. Bu anlatımın bir bölümünü buraya alıyorum:


Dilbilimde ve dilbilgisinde deyimlerin anlam açısından incelenmesiyle deyimi oluşturan sözcüklerin, o dil birliği içinde görevlerinin incelenmesi ayrı ayrı alanların işidir. Deyimi oluşturan sözcüklerin insan zihninde çizdiği imge, bu imgenin ardına yatırılan anlam, bu anlamın çizilen imgeyle ilişkisi an­lam konusunu; bir deyimi oluşturan sözcüklerin, o iş bölümündeki görevleriyse gö­rev konusunu ilgilendirir.

Deyimlerin sözdizimi ve sözcüklerinin görevleri yönünden incelenmesi, anlamlarından uzaklaşılarak yapılır. Örneğin deyim, en az iki sözcükten oluşur. Bu sözcükler birbirine ilgili ve iyelik ilişkisiyle bağlanmışsa bu sözdizimsel yapı, tam­la­ma­dır. “Ka­şık düş­ma­n-ı” bir deyimdir; bu deyimin sözdizimsel yapısı, be­lir­ti­siz ad tam­la­ma­sı­dır. Bu sözü oluşturan sözcüklerden ka­şık, ek­siz il­gi du­ru­mun­da tam­la­yan, düş­man sözcüğü de tam­la­nan görevindedir; matematik-sel gösterimi: AT = {Ty, Tn} biçimindedir. Bu tamlamanın, sözdizimi yönünden, kuş ka­fe­si, yol ağ­zı, ka­pı ko­lu, ci­ğer ya­ra­sı gibi tamlamalardan hiçbir ayrılığı yoktur. Bütün tamlamalar gibi ka­şık düş­ma­nı tamlaması da dil­de bir ad iş­le­mi görür; adın girdiği görevlere bir ad olarak girer. (s. 233-234.)


Eylemler, ilişki kurdukları sözcüklerle yan anlam kazanır. Eylemlerin yan anlamlarını saptarken göz önünde bulundurulması gereken temel ilke de budur.

TDK’nin genel ağdaki sözlüğüne özenle bakarsanız eylemlerin anlamlarını belirlerken yapılan yanlışları görebilirsiniz. Söz gelişi “ortaya çıkarmak” sözünü birleşik eylem(?) olarak gösterirken şu örnekteki “(ortaya) çıkarmak”ın anlamını “söylemek” olarak belirlemiştir:


22. -i, mecaz Söylemek: "Bu dedikoduyu ortaya mutlak bizim arkadaş çıkarmıştır." - Osman Cemal Kaygılı.

Birçok örnekteki “belirtisiz nesne”yi de nesne olarak benimsenmemiştir:

14. nesnesiz Yapmak, üretmek: Bu terzi çok iş çıkarıyor.

15. -e, nesnesiz Sunmak: Konuklara çerez çıkardı.

Birinci örnekteki “çok iş”, ikinci örnekteki “çerez” sözcüğü, belirtisiz nesne değil mi?

TDK’nin birleşik eylem(?) olarak benimsediği, “ortaya çıkarmak” birleşik eylem değildir; sizin soru kurduğunuz tümcede de TDK’nin belirlediği “delilleriyle göstermek, ispat etmek” anlamında değildir. Bu sözdeki “çıkar-” eylemi, yaklaşma bildiren dolaylı tümleç görevindeki “orta-y-a” sözcüğüyle kurduğu ilişkiyle “görünür kılmak” anlamını kazanmıştır.

Özetle bu tümcedeki “orta-y-a” sözcüğünün görevi, yaklaşma bildiren dolaylı tümleçtir.

Soru söyle kurulmalıydı: Bu [tümce] aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa öge[lerinin] dizilişi “özne - belirteç (zarf) tümleci - belirtisiz nesne - dolaylı tümleç - yüklem” [biçiminde] olur?


b. C ve E’deki anlatımlar “sahip”ten arındırılmalıydı: “genç ve pürüzsüz bir cild[imizin] [olmasın]a yardımcı olur”, “hayli uzun ömürlü olmakla birlikte belli bir yaşam süresi [vardır]”


a. Verinin IV ve V. tümcelerindeki “kendini’ sözcükleri “kendisi’ biçiminde olmalıydı. (Daha önceki eleştirilerimde bunun gerekçesini açıklamıştım, AYT-Türk Dili ve Edebiyatı Testi’yle ilgili eleştirimde bir kez daha açıkladım.)

b. Soru kökünde anlatımın iyi olmadığını da daha önceki eleştirilerimde belirttim. Bir kez daha açıklıyorum:

Bir parça keyfî olarak iki paragrafa bölünmez. O parça iki paragraftan oluşmuştur ama soru sormak için siz onu birleştirmişsinizdir. Öyleyse soru kökündeki tümce, bu içeriği iletmelidir: “İki paragrafın birleştirilmesiyle oluşan bu parçada ikinci paragraf, hangi tümceyle başlar?” ya da “İki paragrafın birleştirilmesiyle oluşan bu parçada ikinci paragrafın ilk tümcesi, numaralanmış tümcelerden hangisidir?”

c. Seçeneklerdeki Romen rakamlarından sonra nokta konulmalıydı.


a. II.deki sıralı tümcelerin arasına virgül konulmalıydı.

b. III.de özneden sonra konulan noktalı virgül -Yazım Kılavuzu’ nda eğreti, bilim dışı bir kural da olsa- doğru değil.

c. Soru kökündeki tümcede ek eksikliği anlam belirsizliğine yol açmış. Kök, şöyle kurulabilirdi: Yukarıda[ki] numaralanmış [tümceler] anlamlı bir bütün oluşturacak biçimde sıralandığında hangisi baştan üçüncü olur?




a. Verinin ikinci tümcesindeki noktalı virgül yerine virgül kullanılmalıydı çünkü noktalı virgülden önce ve sonra gelen tümcelerde virgül yok.

b. Verinin üçüncü tümcesinde “getireceksiniz” yükleminden sonra virgül konulmalıydı çünkü “sonra da” sözü bağlaç görevinde değil.

c. A’daki tümceyi yazının özgün biçiminden almış, seçeneğe koymuşsunuz. İyi de öğrenci bu metni daha önce okumamışsa A’daki tümceyle parçadaki “Başka bir deyişle kitap yazmaya başlamak önemlidir ama önce yazma cesaretini toplamak gerekir.” tümcesi arasındaki dil ve düşünce bağlantısını nasıl kuracak? “Başka bir deyişle” sözüyle mi? “Bugüne kadar okurun karşısına çıkamamış mükemmel kitabınızın önündeki tek engel ertelemedir.” tümcesi, “okurun karşısına çıkmamış mükemmel” bir kitabın varlığından söz ediyor yani kitap yazılmış ama değişik etkenlerle, belki de yazarının kılı kırk yaran tutumu yüzünden, yayımı ertelenmiş olma anlamını iletiyor. Oysa “başka bir deyişle” sözüyle başlayan tümce “kitap yazmaya başlamak”tan ve cesaretten söz ediyor. Sonraki tümcelerde de bu düşünce geliştiriliyor.

Soru hazırlayıcı bu metni beğenmiş, belki birkaç kez okumuş, metnin düşünce örgüsünü çözmüş. İlk tümceyi parçadan çıkarıp seçeneğe koyunca soruyu tamamladığını düşünmüş. Öteki seçenekleri de ilk tümce uzunluğunda kurmak için çaba göstermiş. Oysa öğrenci bu metni, kendisine verilen kısa süre içerisinde anlayacak; seçeneklerde boşluktan sonra gelen tümceyle dil ve düşünce yönünden bağlantılı bir tümce arayacak ve D’deki “Yazmayı bir yetenek olarak gördüğünüzde nasıl başlayacağınıza dair endişeniz yok olacaktır.” tümcesini (içinde yine “dair” sözcüğü) “yazmaya başlama” ilişkisiyle yanıt olarak seçecektir. (Soruların ölçüm gücünü gösteren sayısal veriler size ulaşıyor mu, bilmiyorum. Ulaşıyorsa lütfen bakın, sonuç beni doğrulayacaktır.)



a. “Gombrich’in Sanatın Öyküsü adlı klasik çalışması” “Eser diye bir şey yoktur, sadece onu ortaya koyan vardır.” tümcesiyle değil “Sanat diye bir şey yoktur aslında. Yalnızca sanatçılar vardır.” tümceleriyle başlar. (Bak. E. H. Gombrich, SANATIN ÖYKÜSÜ, Remzi Kit., İst. 2016, s. 16.)

b. Bu sorunun verisinde yine “dair” sözcüğü var. Son yıllarda eski sözcükleri kullanarak özgün(!) olma eğilimi yaygınlaştı. Bu verinin yazarı da mı bunlardan biri acaba?

Verinin son tümcelerinde “bu bakış açısı” öznesi ortak ama yazar, bu tümceleri ayrı ayrı noktalamış. Şöyle düzeltilebilirdi: “Tümevarımcılığın hasıdır bu bakış açısı, bütünün gerçekliğine inanmaz, dolayısıyla sanatçıyı ihmal eden bir soyutlamanın sanata [ilişkin] zihinsel çıkarımlarında da sahicilik bulmaz; önce insan, der; önce eylem, sonra kuram.”

c. A, B, D’deki tümcelerde virgül yanlış kullanılmış çünkü bu tümcelerde virgülden önce gelen “değil” sözcüğü bağlaç görevinde. Virgül yanlış olunca o TDK’nin 2012 Kılavuz’una koyduğu eğreti, bilim dışı kurala göre konulan noktalı virgül de yanlış olmuş. Seçenekler şöyle olmalıydı:

A) Sanatçı, toplumda kişiliğiyle değil sanatıyla var ol[ur]

B) Sanat, sadece estetik kaygıyı değil toplumsal [yararı] da [gözetir]

D) Sanat, sadece ideal [olan]ı değil bireysel gerçekli[ği] de yansıtır



a. Verideki “sonuç” sözcüğü anlamına uygun yerde kullanılmadığı için anlatım bozukluğuna yol açmış.

"Son" ve "sonuç" sözcükleri

“Son”, biten, arkası olmayandır. “Sonuç” (<son uç), bitenden ortaya çıkan durumdur; bir eylem biter (sona erer); ortaya çıkan, sonuçtur. Bu parçada “Everest Dağı”, sonuçtur. Yazar, bunun bilincinde olmayabilir ama soru hazırlayıcı, bunu görmeli ve düzeltmeliydi. “Sonuç” yerine “sonunda” sözcüğü kullanılmalıydı.

b. D ve E’deki “yapı” sözcükleri de anlamına uygun yerde kullanılmamış çünkü “Everest Dağı” yapı değil doğal bir oluşum.



a. Seçenekleri kuran soru hazırlayıcı yine iki seçenekte (A ve E’de) “dair” sözcüğünü kullanmış. (Lütfen, benim üslubum, demeyin! Bu, bir milyonun üzerinde öğrencinin girdiği sınav.)


b. Asıl önemlisi “gök bilim” sözünü kullanmanız. Bana kalırsa bu söz bitişik (gökbilim) yazılmalı. Kitaplarımda “bilim” sözcüklü tamlamaları da bitişik yazdım (dilbilgisi, dilbilim, toplumbilim vb.) ama bu söz TDK’nin YAZIM KILAVUZU’nda “gök bilimi” biçiminde. ÖSYM’nin sınavında bu Kılavuz’daki yazıma uymalıydınız.

c. E’deki tümce çok özensiz, kaleminize geldiği gibi yazıvermişsiniz. “Pratikler” sözcüğünü kullanmak zorunda mısınız? Tümce şöyle kurulabilirdi: Çin’de imparator değişimiyl[e ilgili kimi uygulamalar], Batı devletleri[yle kurulan iletişimden] sonra başlamıştır.



a. Verideki metin, içerik olarak başarılı olmasına karşın biçim olarak özensiz. Özensizlik, sözcüklerin seçiminde, diziminde, noktalama işaretlerinin kullanımında. Soru hazırlayıcı bu metne küçük dokunuşlarla -noktalı virgülleri virgül yapmalı, “değil’den sonraki virgülü atmalı; “tarafından”ı, “mekanizma”yı, “estetik”i, “ziyade”yi, “hâl”i çıkarmalı- Türkçe tadı katabilirdi:

Mozart’ın [başarısı] (kariyeri)[,] sanat tüketicisinin genişlediği, sanatın piyasa [düzenine] [girdiği] karmaşık bir dönemde başlar. Sanatın yaygınlaşması sürecinde sanatçı[,] eserini seçkinlerin dışında geniş kalabalıklara sunmak zorunda kalır. Bu durum, sanatçının [sanatsal] yönü güçlü “müzik eserler”inden [çok] herkes[in] kolayca tüketebilece[ği] “müzikal ürünler” vermesiyle sonuçlanır. Babasının Mozart’a önerisi[,] müziğin üretim-tüketim ilişkisinde tüketimin başat [duruma] geldiğini göstermek bakımından çarpıcıdır: “Sana önerim, çalışmalarında yalnızca müzikten anlayanları değil[] anlamayanları da düşünmen. Bildiğin gibi müzikten anlayan on kişi varsa anlamayanların sayısı yüzdür.”.

b. Soru kökündeki “unsur” yerine “etken” kullanılmalıydı. D’deki “icra edildiği” yerine de “sunulduğu” kullanılabilirdi.



Bu soru için seçilen metin, hem içerik hem biçim olarak çok iyi. Bir de kimi öznelerden sonra (davranışlar ve hepsi sözcüklerinden sonra) virgül koysaydınız metni okumak kolaylaşırdı. Soru hazırlayıcının kurduğu seçenekler de öyle. Yalnızca B’deki “değil” sözcüğünden sonra konulan virgül, yazım yanlışı.









a. Verinin birinci tümcesinde “değil” sözcüğünden sonra konulan noktalı virgül, yazım yanlışı çünkü “değil” bağlaç görevinde.

b. Verinin son tümcesindeki “benzersiz bir yazın tarzı payesi” sözü hem “yazın” hem de “tarz” ve “paye” sözcüklerini içeriyor. Bu, sözcük tutarsızlığıdır çünkü yazar, bir önceki tümcede “edebiyat” sözcüğünü kullanıyor.

“Benzersiz bir yazın tarzı payesi” sözünü, sınav süresi içerisinde, bir öğrencinin anlaması olanaksız. Soru hazırlayıcı, buradaki anlatımı düzeltmeliydi; “benzersiz bir yazın tarzı payesi almak şöyle dursun” yerine “benzersiz bir yazın biçimi olarak övülmek şöyle dursun” sözünü kullanmalıydı çünkü yazar, bunu anlatmak istemiş ama sözcükleri özensiz kullandığı için anlatamamış.

c. Soru hazırlayıcının kurduğu seçeneklerde de sözcük tutarsızlığı var; soru hazırlayıcı A’da “toplum”, D’de “yazınsal”, E’de “içerik” gibi Türkçe sözcükleri kullanırken B’de, E’de “toplumsal” yerine “sosyal”i, D’de “ulam” ya da “tür” yerine “kategori”yi kullanmış. İyi etmemiş.



a. Bu metindeki noktalamayı yazar mı yapmış, soru hazırlayıcı mı? Merak ediyorum doğrusu.

İki noktalı virgül de -TDK’nin bilim dışı, eğreti bir kuralı olsa da- yanlış yerde. İkisinin yerine de virgül konulmalı, ikincinin kullanıldığı tümcenin yükleminden (etkiliyor) sonra noktalı virgül kullanılmalıydı. Bir de “Peki diğerleri?..” eksiltili bir tümce olduğu için sonuna üç noktalı soru işareti getirilmeliydi.

b. Soru hazırlayıcı bu metindeki “pozisyon”, “konsantrasyon”, “problem”, “motivasyon”, “potansiyel” sözcüklerini Türkçeleştirmeli; soru kökünde de “potansiyel”, “sebep” sözcüklerini kullanmamalıydı.

Metin ve soru kökü şöyle düzeltilebilirdi:

300’den fazla üstün zekâlı çocuğun 13 ila 38 yaşları arasında izlendiği bir araştırma[,] bu çocukların yarısının bugün önemli [konumlarda] çalıştı[klar]ını, iyi koşullarda yaşadı[klar]ını ve hayat[lar]ından memnun oldu[klarını] gösteriyor. Peki diğerleri?[..] Pek çoğu, sınıfın geri kalanını onların [düzeyi]ne taşıyamadığı için konuyu sınıfta işlenmeye başlamadan önce öğrenmiş bu öğrencileri görmezden gelmek zorunda kalan öğretmenler ve kendilerine hitap etmeyen öğrenme ortamları yüzünden [dikkatlerini toplama] [sorunları yaşıyor[lar]. Ayrıca onların arkadaş edinme ve birlikte çalışma gibi konularda desteğe ihtiyaç duymayacaklarına inanılması[,] üstün zekâlıları derinden etkiliyor[;] [güdülenmelerini] düşürüyor, böylece onları [yeteneklerinin] altında bir hayat yaşamak zorunda bırakıyor.


Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi, üstün zekâlı çocukların [pek çoğunun] [yeteneklerinin altında yaşam sürme] [neden]lerinden biri değildir?

Gelelim seçeneklere. Hepsini düzeltmek gerekiyor çünkü kimi Türkçe anlatımın doğallığından uzak, kiminin de ne anlattığı belli değil:

A) Grup içinde rekabet etmekte zorluk yaşamaları

[Sınıfta kendileriyle yarışacak öğrenci olmaması]

B) Gruba uyamamak sebebiyle arka planda kalmaları

[Sınıfın öğrenim düzeyi yüzünden öğretmenin onlarla daha az ilgilenmesi]

C) Beklenenden daha fazla ön bilgiye sahip olmaları

[Sınıfta öğretilen bilgileri önceden edinmiş olmaları]

D) Öğrenme ihtiyaçlarının altında okul koşullarında bulunmaları

[Sınıftaki öğrenme ortamının onların gereksinimlerine yanıt vermemesi]

E) Sosyal etkileşim konusunda yardımdan yoksun olmaları

[Onların insanlarla iletişim kurma, birlikte çalışma gibi konularda da başarılı olacaklarına inanılması]



a. Birinci tümcede “kibir” öznesinden sonra virgül konulmalı, “kendini” de “kendisini” biçiminde kullanılmalıydı. “Kibir” sözcüğünü ikinci tümcede kullanmaya gerek yoktu. Bu iki tümce noktalı virgülle sıralı tümceye dönüştü-rülmeliydi: Kibir[,] kendi[si]ni beğenme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme veya küçümseme anlamına gelir[;] kendi[si]nin neyse öyle oluşunu kabul etmeme durumudur ve şişirilmiş bir iç dünya algısıyla gelişir.

b. “Söz gelimi”yle başlayan tümcede “âdeta” sözcüğünün birinci “a”sında düzeltme işareti kullanmamışsınız; bu, bir yazım yanlışı. (Yazım yanlışı sorulan bir test, yazım yanlışı içermemeli.) Bu tümcede de “kişi” öznesinden sonra virgül konulmalıydı, bu ve bundan sonraki iki tümcede geçen “kendini” sözcükleri “kendisini” olarak düzeltilmeliydi.

c. Birkaç kez uyardım, bir kez daha söylüyorum: Şu biçimdeki soru kökünde yüklem eksikliğinin (yan tümceciğin yüklemi) yol açtığı anlatım bozukluğu var: Bu parçanın yazarının kibirle ilgili aşağıdakilerden hangisini söylemesi beklenmez? Gerekçesini de bir kez daha açıklıyorum:

“Kibirle ilgili” sözü, ancak “olarak” eylemsisiyle “söylemesi” eylemsisine (yan tümceciğin yüklemi) bağlanır. Bu sözü, “aşağıdakiler”in sıfatı görevine sokamazsınız çünkü bu sözcük, geleneksel dil bilgisine göre “adlaşmış sıfat”, bana göre “adıl”dır. Bu sözcüğün yerine geçtiği adı kullanırsanız yani “aşağıdaki [tümceler]den” derseniz o durumda “kibirle ilgili aşağıdaki tümceler” anlamlı bir söz (sıfat tamlaması) olur; bu söz de -DAn uzaklaşma (ayrılma) durumu ekiyle “hangi-si” soru adılına bağlanır ve uzaklaşma öbeği (ablatif grubu) oluşur. Bu öbek de -I yapma (acuzatif) durumu ekiyle “söyleme” eylemsisine bağlanır; böylelikle “{kibirle ilgili aşağıdaki tümceler}-den hangisi-n-i sözü, söyleme eylemsisinin belirtili nesnesi görevine girer.

c. B’deki “kendiyle” sözcüğü kültür dilinde kulllanılmaz, yereldir. Onun yerine “kendisiyle”yi, E’deki “kendinde” yerine “kendisinde” sözcüğünü kullanmalıydınız.



Metin, Tomris Uyar’ı anlatıyor. Keşke metnin içerisinde onun adını da geçirseydiniz, küçük bir saygı duruşu olurdu bu.


a. Bu sorunun kökünde de bir önceki soruda açıkladığım anlatım bozukluğu var. Soru kökü ya “Bu parçada söz[ü] edilen sanatçıyla ilgili [olarak] aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz? ya da “Bu parçada söz[ü] edilen sanatçıyla ilgili aşağıdaki [yargı]ların hangisine ulaşılamaz?" biçiminde olmalıydı.

b. C’deki tümce, sorunun yanıtı olarak düzenlenmiş ama anlam belirsizliği içeriyor. “Okuru zorlama”yla anlatılmak istenen ne? Okurun metni anlamasını mı zorlaştırmış? Okuru, metni anlaması için gerekli kültürel birikimle donanmaya mı zorlamıştır? Böyle tümcelerin anlamı, yazarın beyinindedir. Soru hazırlayıcı, seçeneklerde açık, akıcı, duru, doğal ve yalın tümceler kurmalıdır. Test sorusunun birincil koşulu budur. Bunun için soru hazırlayıcı, işin kolayına kaçmamalı; yazdığı her tümceyi nesnel bir gözle bir kez daha okumalıdır. Bir milyonun üstündeki öğrencinin yazgısını belirleyen bir sınavdır bu; “Ben yaptım, oldu.” anlayışıyla yazılan sorulardaki eksiklikler ya da yanlışlıklar, bir süre sonra sizin vicdanınızda yara açar.


Bu tümce şöyle kurulabilirdi: Çevirirken yazarın dil ve anlatım özelliklerine bağlı kalması, okurun metni anlamasını zorlaştırmıştır.

c. D’deki tümcede anlam belirsizliği var: Hangi “dilin özelliklerini yansıtmayı amaçlamıştır.” Tümce şöyle kurulabilirdi: Bire bir çeviri yerine yazarının biçemini (üslup) yansıtarak çevirmeyi yeğlemiştir.

ç. E’deki tümce akıcı değil pürüzlü, ilgi durumu ekiyle iyelik eki sık kullanılmış. Tümce şöyle kurulabilirdi: Çeviri yaparken karşılaştığı zorluklar, çalışma düzeninin biçimlenmesinde etkili olmuştur.


Bu metinde de Tomris Uyar anlatılıyor. Dedim ya, keşke adını birinde geçirseydiniz.

a. Verinin sondan bir önceki tümcesindeki “neden olmak”, kötü bir çeviridir; üstelik bu tümcede de anlamına uygun kullanılmadığı için anlatım bozukluğuna yol açmış. “Neden olur” yerine “sağlar” yüklemi kullanılmalıydı. Bunun dışında metin, düşünce örgüsü, dili ve iletilerinin açıklığı yönünden iyi.

b. Yine aynı soru kökü, yine anlatım bozukluğu... Soru kökü, ya “Bu parçada söz[ü] edilen yazarla ilgili [olarak] aşağıdakilerin hangisi söylenemez?” ya da “Bu parçada söz[ü] edilen yazarla ilgili aşağıdaki [yargı]ların hangisi[ne] [ulaşılamaz]? biçiminde kurulmalıydı.


c. Yine seçenekler... Metinde yazarın “öyküleri”nden söz ediliyor; soru hazırlayıcı B, C ve D’de yazarın yapıtlarından (eserlerinden) söz ediyor. A’daki tümce şöyle: “Kahramanlarını görünürdeki özelliklerinin ötesinde ele alarak işler.” Anlamı soru hazırlayıcının beyninde olan bir tümce bu.


Düzeltmeye çalışalım:

A) Kahramanlarını görünürdeki özelliklerinin ötesinde ele alarak işler.

[Öykülerinde kahramanların iç dünyalarını derinlemesine yansıtır.]

B) Eserlerinde akılcılığı ve gerçekçiliği ön planda tutar. [Yanıt]

[Öykülerinde gerçek yaşamı akılcı bir anlayışla bire bir anlatır.] [Yanıt]

C) Seçtiği imgeler, eserlerinin etkisini artırmada önemlidir.

[Öykü ortamını oluştururken ilginç imgeler kurar.]

D) Eserlerinde sözcüklerin ifade gücüne özen gösterir.

[Sözcükleri özenle seçer, diline şiirsellik katar.]

E) Kahramanları arasında duygusal farkındalığı yüksek kadınlar yer alır.

[Öykülerindeki kimi karakterler, bilinçlidir ve yaşama eleştirel gözle bakarlar.]



Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde romanının düşsel bestecisi Vinteuil’ün düşsel sonatı... Çok güzel bir metin. Seçeni kutluyorum.


Proust, bu metinde müzikle ilgili görüşlerini özetler gibidir. Özellikle veri olarak kullanılan metnin ilk tümcesi, Proust’un sanat yapıtlarına bakışını yansıtır: Bir sanat eserinde ilk keşfedilen güzellikler en çabuk bıkılanlardır çünkü daha önce bildiklerimizden en az farklı olanlar bunlardır. Metinde bu ana düşünceyi somutlaştırmak için Proust, Vinteuil’ün düşsel sonatını örnek gösterir.

a. Bu sorudaki seçenekler de özenli kurulmamış. Kimi yerlerde özneden sonra virgül konulması gerekirken konulmamış. Açık anlatımla yazmaya ve düzeltmeye çalışalım:

A) Bir sanat eserini vazgeçilmez kılan geçmişten getirdiğimiz duyarlıklarımıza hitap etmesidir. [Yanıt]

[Bir sanat yapıtı, alışkanlıklarımıza seslenirse geleceğe kalır.] [Yanıt]

B) Bir sanat eserini değerlendirirken ilk dikkatimizi çeken, eserin bize tanıdık gelen unsurlarıdır.

[Sanat yapıtını ilkin o andaki beğenilerimizle değerlendiririz.]

C) Bir sanat eserine aşinalığımız arttıkça onu beğenmemizi sağlayan ilk unsurlar etkisini yitirir.

[Sanat yapıtını okudukça, dinledikçe, izledikçe yapıtta güzel bulduğumuz yanlar değişir.]

D) Bir sanat eserine sevgimizi uzun soluklu kılan; onun keşfetmesi zor, alışılmadık yönleridir.

[Bir yapıtın, bulunması güç güzellikler içermesi, yapıtı daha çok sevmemizi sağlar.]

E) Bir eserin detaylarını kavramak için harcanan zaman, o eseri ne kadar seveceğimizi de belirler.

[Bir yapıtın gizli anlamlarını ve güzellerini bulmak için harcadığımız zaman, o yapıtın bizdeki değerini yükseltir.]



a. Verinin sondan bir önceki tümcesinde “değil” sözcüğünden sonra konulan virgül, yazım yanlışı çünkü “değil”, bu tümcede bağlaç görevinde.

b. Verideki “detay” sözcüklerinin yerine “ayrıntı” sözcüğü kullanılmalıydı. “Unsur” sözcüğünü de kimi yazarlar özensiz kullanılıyorlar. Bu metnin yazarı da özensiz kullanmış, “unsurlar” yerine “ayrıntılar” sözcüğünü kullanmalıydı: Bu nedenle Barok Dönemi manzara resimlerindekiler gibi izleyicinin gözü[,] ağaçlara, dağlara, ufuk çizgilerine veya gerçekte var olsa da [öteki] [ayrıntılara] değil[] sadece suyun yüzeyine odaklanıyor.

c. Bu soru kökünde de anlatım bozukluğu var: Kök, “Bu parçada Nilüferler Serisi adlı resimle ilgili [olarak] aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?” biçiminde kurulmalıydı.


ç. Gelelim seçeneklere. Yanıt B verilmiş ama A’daki “Belli bir sanat anlayışını temsil ettiğine” de değinilmemiş çünkü Monet’nin “izlenimci” sanat anlayışını temsil ettiğini belirten bir ipucu yok. Yalnızca Monet’nin “felsefe”sine değinilmiş. Bu, izlenimci (empresyonist) resmi belirleyen bir açıklama değil. “Barok Dönemi manzara resimlerinden ayrılması” da onun “belli bir sanat anlayışını temsil ettiğini” göstermez. D’deki “özel değer görme” sözü doğal değil, anlatılmak isteneni tam anlatmıyor. E’deki “izleyicinin odak noktası” sözünde de anlam belirsizliği var.

Seçenekler, kuşkuya yer vermeyecek kadar açık anlatımla oluşturulmalıdır.


Düzeltmeye çalışalım:

A) Belli bir sanat anlayışını temsil ettiğine

[Geleneksel manzara resimlerinden farklı olduğuna]

B) Günümüz sanat anlayışının dışında kaldığına [Yanıt]

[İzlenimci resim anlayışının bütün özelliklerini taşıdığına] [Yanıt]

C) Doğa manzarasını farklı bir tarzda yansıttığına

[Doğa görünümlerini yeni bir biçimde yansıttığına]

D) Sanat dünyasında özel bir değer gördüğüne

[Resim sanatının önemli yapıtlarından biri olduğuna]

E) İzleyicisinin odak noktasını değiştirdiğine

[İzleyicinin gözünü, bir ayrıntıda odakladığına]




a. Verinin ilk tümcesinde “kaygılan-” eylemi, ikinci tümcesinde “endişe” sözcüğü... Kimi Türkçe öğretmenleri öğrencilere: “Aynı sözcüğü birden fazla kullanmak, iyi değildir; akıcılığı bozar.” derler. Bu, doğru bir öğüt değildir. Bir metinde tümceleri dil ve düşünce yönünden birbirine bağlama yollarından biri, “yineleme” adı verilen yoldur. Metnin yazarı da bu öğüde uyanlardan. Oysa ikinci tümcede “kaygı” sözcüğünü kullansaydı iki tümce birbirine daha iyi bağlanırdı.

b. Birinci tümcede özneyle yüklemin arasına birçok öge girmiş, TDK’nin sözleriyle “özne, yüklemden ayrı düşmüş”. Anlaşılmayı kolaylaştırmak için özneden sonra virgül koymalıydınız.


c. Bu sorunun kökünde de anlatım bozukluğu var. Kök, şöyle kurulmalıydı: Bu parçada söz[ü] edilen teknolojiyle ilgili [olarak] aşağıdakilerin hangisine değinilmemiştir?

ç. B’deki söz, “pratik” ve “sahip”ten arındırılarak şöyle kurulabilirdi: Kullanımının kolay olduğuna.

d. C’deki “Yaygınlık kazanacağının düşünüldüğüne” sözü de kuşkulu. Metnin hiçbir tümcesinde “yaygınlık kazanacağının düşünüldüğüne” ilişkin bir ipucu yok bence. “Yaygınlaştırılmasının planlandığına” deseydiniz bunu son tümceden çıkarabilirdik.



a. Verideki üç noktalı virgül de yanlış kullanılmış, ikisi özneden sonra (kurgu, hikâye) konulmuş, biri de “içinde virgül bulunmayan tümcelerin arasına”. Özneden sonraki noktalı virgüller, virgül olmalıydı; öteki noktalı virgülün yerine de virgül kullanılmalıydı.


b. Bu soru kökünde de anlatım bozukluğu var. Kök, ya “Bu parçadan modern insanla ilgili [olarak] aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?” ya da “Bu parçadan modern insanla ilgili aşağıdaki [yargı]ların hangisine ulaşılabilir?” biçimde kurulmalıydı.










a. Verinin birinci tümcesi şöyle düzeltilebilir: Pascal, insanların genellikle kendi[ler]ini tanımaya zaman harcamadı[klar]̆ını ve kendi müşkül durumlarıyla yüzleşmekten kaçabilme umuduyla daima koşturdu[klar]ını ileri sürer.

İkinci tümcedeki “değil”den sonra konulan virgül, yazım yanlışı; “değil” burada bağlaç görevinde.

Üçüncü tümcedeki noktalı virgül gereksiz çünkü noktalı virgülün bağladığı sıralı tümcelerde virgül yok. Burada virgül kullanılmalıydı.

Öteki tümcelerdeki “kendi kendine”, “kendi kendisine” olmalıydı; “kendine” yerine “kendisine”, “kendini” yerine “kendisini” sözcükleri kullanılmalıydı.

b. Bu soru kökünde de anlatım bozukluğu var. Kök, şöyle olmalıydı: Bu parçaya göre “mutluluk arayışı oyunu oynayan insanlar”la ilgili [olarak] aşağıdakilerden hangisi söylenemez?



a. Veri özenle seçilmiş bir metin. İki küçük düzeltmeyle daha da iyi olabilirdi: “Vasıflarına” sözcüğü “niteliklerine” sözcüğüyle değiştirilmeli, “eğer” sözcüğü atılmalıydı.

b. A’daki sözde Türkçenin doğallığına aykırı bir kullanım var: Öneri ver[mek]. Türkçede “öneri” verilmez, açıklanır, iletilir, duyurulur. Metinde de açıkça bir “öneri” yok, örnek olabilecek tutumlar var. Seçenek şöyle kurulabilirdi: Bilimsel çalışma yapmaya yeni başlayanlara [örnek olabilecek tutumlara].

c. Soruya yanıt olan C’deki sözün anlamı da belirsiz, buradaki “disiplin” sözcüğünün anlamını öğrencinin bilmesi olanaksız. Onun yerine “bilim dalı” kullanılmalıydı: Bilim insanlarının başarılı [bilgiler] ürettiği bilim dallarına.

ç. D’deki “ifade edilme biçimleri” yerine “anlatımları” sözcüğü konabilirdi: Bilimsel araştırma sonuçlarının [anlatımları]na.


d. E’deki sözde de “sonuç” sözcüğünü kullanmalıydınız: Bilimsel araştırma [sonuç]larının günlük yaşamla ilişkilendirildiğine.



a. A’daki tümcede “değil”den sonraki virgül, yazım yanlışı çünkü “değil”, bağlaç görevinde.

b. B ve C’deki “bilim” sözcüklerinden sonra virgül koymalıydınız.

c. E’deki tümcede “ifade eder” yerine “tanımlar’ yüklemini kullanmalıydınız çünkü bu, bir tanım. Bu yüklemden sonra virgül değil noktalı virgül kullanmalıydınız çünkü birinci tümcede virgül kullanılmış.



bottom of page