top of page

DOSTLAR, ANILAR, KİTAPLAR

ALTINI ÇİZDİĞİM YERLER-3

DOSTOYEVSKİ VE

“ÖTEKİ” ROMANI

Geçenlerde Sayın Nurdan Nur Keleş, Felsefeciler Derneğinde Dostoyevski’nin Öteki romanını tartıştıklarını yazdı Face’te. Hemen kitaplığıma baktım; Öteki’yi okurken sayfa boşluklarına yazdıklarım geldi aklıma, altını çizdiğim yerler geldi. Yeniden okudum; Öteki çok önemli bir romandır çünkü. “Dostoyevski’yi okumaya hangi romanından başlasam?” sorusuna benim verdiğim yanıtı içerir: “Öteki’den başlamalısın.”

 

Öteki, büyük Dostoyevski'yi duyuran romandır. Bir yandan Rus ulusal kültürünün temellerinden biri olan GOGOL’un Palto, Burun, Ölü Canlar, Bir Delinin Günlüğü gibi romanlarından izler içerir; bir yan da Dostoyevski’nin Budala, Yeraltından Notlar, Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler gibi büyük romanlarının başlangıcıdır; bu romanların kökleri Öteki’dedir. Dahası, ağabeyine yazdığı bir mektupta kendisini “gerçek bir Golyadkin” (romanın kahramanı) olarak niteler.

 

Dostoyevski, Öteki’yi 1845’in yaz aylarında yazmaya başlar; 1 Şubat 1846’da yayımcısına teslim eder, yirmi beş yaşındadır; Öteki, yazdığı ikinci romandır. İlk romanı İnsancıklar’ı dönemin ünlü Rus eleştirmeni Belinski övmüş, yazarın yeni romanını sabırsızlıkla beklemeye başlamıştır.

 

Öteki, Belinski’de düş kırıklığı yaratır; Belinski, Doytoyevski’ye ilgisini azaltır. Yayımlanmış bir roman, eleştirilerden sonra yeniden yazılabilir mi? Bunun örneği azdır çünkü okuyucuya ulaşan yapıt, artık yazarıyla bağını koparmış; kendi yolunu çizmiştir. Yazarının onu yeniden yazması, eleştirmenlerin eleştirilerine göre değiştirmesi, yazın (edebiyat) tarihinin bağışlamadığı bir tutumdur ama Dostoyevski'nin büyüklüğü onu bağışlatır. Dostoyevski, eleştirilerden etkilenir; kendisi de romanını beğenmemeye başlar. Ağabeyine yazdığı mektupta: “Golyadkin’den soğudum. Birçok yeri aceleye geldi öykünün, yorgunluk hâlinde yazıldı. İlk yarısı, ikinci yarıdan daha iyi oldu. Öyküde, son derece parlak sayfaların yanı sıra işe yaramaz, berbat yerler var; insanın içi bulanıyor, okumak istemiyor. İşte bu yüzden bir süre cehennemde gibi yaşadım, çektiğim acıdan dolayı hastalandım.” der. Romanını yeniden yazmayı tasarlar ama buna bir türlü fırsat bulamaz. Yirmi yıl sonra, 1866’da ilk adı “Golyadkin’in Maceraları” olan romanını Öteki adıyla yeniden yazar; romandaki birçok bölümü atar, romanı yalınlaştırır, böylece romanının art alanındaki anlamı yoğunlaştırır. Bu yirmi yıllık sürede Ölüler Evinden Anılar (1861), Ezilenler (1861), Suç ve Ceza (1866) gibi önemli romanlarından birkaçını yazmıştır; artık ustadır, bu yüzden Öteki’de onun ustalığının bütün izlerini bulmak olanaklıdır.

 

“Çok insan olmak”

Bu romanın sayfa boşluklarına ilk yazdığım söz şu olmuş yıllar önce: “Kararsız insanın yaşamı yoktur.” Sonlarına doğru da: “İnsanın içinde barındırdığı insanlar birbirine düşman olunca bunun adına ‘iç çatışma’ diyorlar.” tümcesini yazmışım. Bir sayfa boşluğunda da kendime buyurmuşum: “Herbert Marcuse’u ve onun ‘Tek Boyutlu İnsan’ını bir daha oku!” Nedeni anımsıyorum. Marcuse, bu kitabında Amerika’daki baskıcı düzenin, kişileri bir “araç”a dönüştürdüğünü ve köleleştirdiğini belirtir. Dostoyevski, Öteki’de Golyadkin’i bir “araç”, bir köle olarak görür. Birkaç sayfa sonra şu notu düşmüşüm: “Marcuse’nin 'Karşıdevrim ve İsyan' adlı kitabını da yeniden oku.” Bu sözleri neden yazdığımı anımsıyo-rum: Herbert Marcuse’un kitaplarını okuyalı çok olmamıştı; Marcuse’un düşüncelerini ilginç buluyordum ama birçoğu beynimde bir yere oturmuyordu çünkü Marcuse, 1968’deki öğrenci olaylarını “devrim” olarak görüyordu. Oysa benim kafamda “devrim” başka bir oluşumdu. O yüzden Marcuse’e, hep beynimdeki eleştiri süzgeciyle yaklaştım. Bugün de aynı düşüncedeyim: Kararsız insanın yaşamı yoktur. Aşırı onur (gurur), insanı kararsızlaştırır. Onuru yaralanan insan, kuşkulara kapılır; kuruntular yaratır. Öteki’de Golyadkin başlangıçta “kararsız” bir kişiliktir. Dostoyevski, romanın ilk sayfalarında Golyadkin’in kararsızlığını ve içindeki “öteki ben”i, fazla üzerinde durmadan, büyük romancı ustalığıyla okuyucuya şöyle bir gösterir; geçer:

 

“… saklanmanın artık hiçbir yolu kalmadığını gören Bay Golyadkin kulaklarına kadar kızardı. İçinden de endişeyle, ‘Selam versem mi, vermesem mi? Seslensem mi, seslenmesem mi? İtiraf mı etsem, sussam mı?’ diye geçiriyordu. ‘Yoksa ben, ben değilmişim gibi mi davranmalı? Başka biriymişim gibi, bana hayret edilecek derecede benzeyen biriymişim gibi? Önemli bir şey olmamış gibi davransam nasıl olur? Evet evet, bu ben değilim, ben değilim, işte o kadar!’ diye kendi kendisine söylenen Bay Golyadkin, bir yandan da şapkasını çıkarıyor, gözlerini Andrey Filippoviç’ten bir an bile olsun ayırmıyordu. ‘Gördüğü ben değilim.’ diye mırıldandı kendisini zorlayarak. ‘Bu kesinlikle ben değilim, ben değilim, işte o kadar.’” (s. 35.)

 

Hemen karar değiştirir, arabacıyı başka bir adrese, doktoruna, Doktor Krestyan İvanoviç Rutenşpitz’in evine yönlendirir. Orada da kararsızsızdır, içindeki iki insan çatışır:

 

“Bay Golyadkin’e gelince, o da ne zaman kendi küçük işleri için birine yanaşması gerekse tuhaf bir hisse kapılıp ne yapacağını şaşırdığından, böylesi durumlarda kendisi için daima engel oluşturan ilk cümlede yine takıldı ve adamakıllı utanarak bir şeyler mırıldandı, ki galiba bir özürdü bu. En sonunda, ne yapacağını hiç kestiremediği için, bir sandalye alıp oturmayı seçti. Hemen peşinden, oturmak için izin istemediğini fark etti ve görgü kuralları konusunda yaptığı bu hatayı, izinsiz oturduğu sandalyeden derhal kalkarak düzeltmeye çalıştı. Toparlanıp art arda iki aptallık birden yaptığını anlar gibi olduğunda, hiç vakit geçirmeden bir üçüncüye girişti yani kendisini savunmaya kalkıştı, gülümseyerek bir şeyler mırıldandı, utancından kızardı, anlamlı bir sessizliğe gömüldü ve nihayet bir daha kalkmamak üzere sandalyesine büsbütün yerleşti.” (s. 39.)

 

Bir insan içinde başka insanlar yaşatabilir mi? Yaşatabilir bence. Çok boyutlu insan, çok insan olmak, yaşamı, içinde taşıdığı insanlar kadar çok bulutlu yaşamak olanaklıdır ama bir koşulla: İçindeki insanlar, birbirlerine karşı “hoşgörülü” olacaklar. Her insan, kendi ortamın-da kendisini yaşayacak; ötekiler, ikide bir onu eleştirip durmayacaklar; hor görmeyecekler, onunla kavga etmeyecekler. “Dâhi” hastalığı olarak da bilinen “şizofren”, dâhinin, içindeki insanla bir tür kavgasıdır. Bu kavga şiddetlenirse sonuç bedenin iflası olur.

 

Bu kadar yeter, yine sözü uzattım. En iyisi siz romanı okuyun, birlikte yorumlayalım.

 

NOT: Alıntıları, kopyalayıp yapıştırma kolaylığı sağladığı ve iyi bir çeviri olduğu için şu kitaptan yaptım (Bunu yaparken kimi noktalama yanlışlarını da düzelttim): DOSTOYEVSKİ, ÖTEKİ BEN, çev. Günay KIZILIRMAK, Bordo Siyah Yay., “e-kitap”, İst. 2011.

Doytoyevski, Öteki
bottom of page